İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlayan gösterilerde DEM Parti’nin neden yer almadığı yönündeki eleştiriler haklı ve adil değil.
DEM Parti bilindiği üzere, CHP heyetini ziyaret etmiş ve yapılan hukuksuzluğu her fırsatta dile getirmekten kaçınmamıştı.
Her siyasi partinin kendi ilkeleri ve stratejileri olduğu bilinir. Hukukun ayaklar altına alındığı süreçten geçildiği de bir gerçek. Ama ve lakin her siyasi partinin de organları olduğunu unutmamak gerekir. Nasıl ki, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bugün tutuklanmasına yol açan CHP’nin ‘’Yetmez ama evet’’ kararı partinin ilkesiyse bugün de DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın ‘’Biz CHP'nin eylemci kitlesi değiliz. Bizim partimizin böyle bir şeyi yok. Biz eleştiririz bu kararı ama bizim kendi, başka bir meselemiz var, bu meseleyi de aşan. Biz toplumsal barışı örgütlemeye çalışıyoruz. Bizim bunları aşan ciddi bir yoğunluğumuz var. Biz barışı toplumsallaştırmaya çalışıyoruz. İmamoğlu ile mücadeleyi bizim üzerimizden yürütmesinler biz İmamoğlu'nu desteklemedik, kent uzlaşısı başka bir şeydir” demesi ilkeli bir duruşun işareti olarak görülmesi de hakkaniyetli olur.
Yaygara koparmaya, karalamaya hiç gerek yok. Nasıl ki CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, yüzbinlerin önünde Şırnak’ta iki polis memurunun duygusal yaklaşımı sonucu çocuklara engelli bir gençten aldıkları pamuk şekerleri dağıtmasını sert bir dille eleştirme özgürlüğü diye sahipleniliyorsa, DEM Parti’nin de ‘’Biz Kimsenin marabası’’ değiliz şeklindeki benzeri açıklama yapması da doğal karşılanmalıdır.
Yok Türkiye’de siyaset adil yapılmıyor. ‘’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’’ mantığı güdüldüğü sürece bir başka parti de çıkar göğsünü gere gere bildiği doğruları söylemeye devam eder. Sen her koşulda Kürt’le yan yana durmaktan imtina edeceksin, haklı dahi olsa ona destek olmayacaksın, her ortamda onu bölücülükle suçlayacaksın, sıra sana gelince de neden benim yanımda yer almıyorsun diye yaygara koparmayacaksın.
Tarih tekerrürden ibarettir derler. Aynen öyle. Kürtlerin yüzlerce belediyesine kayyım atandığında ses çıkarmayacaksın, parti yetkilileri, milletvekilleri tutuklandığında kendi kapını kapayacaksın, ondan sonra da kıyameti koparmak için avazın çıktığı kadar yaygara koparacaksın. Önce kendi geçmişin ve hatalarınla yüzleşmeyi bileceksin. Elbette ki, İmamoğlu’na yönelik yapılan haksızlık görmezden gelinemez. En şiddetli şekilde eleştiriyi de hak ediyor.
Aslında mesele İmamoğlu meselesi değil. Mesele siyasetin etik değerlerden yoksun oluşudur. İlkeli duruşun yerini ‘’Senin. Benim’’ mantığı aldığı sürece hak ve hukuktan söz etmek abesle iştigalden öte geçmez.
Özeleştiri gibi eleştiri de adil olmalı. Tuncer Bakırhan’ın açıklamalarının anlaşılır ve açıklayıcı olduğuna inanıyorum. Keşke herkes kapalı kapılar arkasında değil aleni politika üretebilse. Altılı masa sürecini gözlerinizin önüne getirin. DEM partiyle bir araya gelmemek için kırk sereden su getiren CHP, ittifak kurduğu partilerin Kürt düşmanlığı unutulur gibi değil. Sen ittifak kurduğun partilerin Kürde saldırısını bile hoş gördükçe, kendi gerçekliğinle yüzleşmedikçe, bir arpa yol kat etmen mümkün değil.
İçimi tam dökmek istiyorum ama hangi birini dillendireyim diye de kendi kendimle kavga etmekten geri kalamıyorum. Günah çok, günahkâr çok, Kilise ne yapsın, İmam ne yapsın dersen o zaman ben de cemaat ne yapsın der ve çıkarım işin içinden.