Suriye’de Heyet Tahrir Eş-Şam (HTŞ) örgütünün Esad yönetimini devirerek yönetime el koymasından sonra ülkenin batı kesiminde Alevi nüfusunun yoğunlaştığı sahil kesimi ve Lazkiye’de başlayan olaylar katliama dönüştü.
Yaklaşık üç gün süren olaylarda yaklaşık bine yakın kişinin hayatını kaybettiği yönünde haberler gelmeye devam ediyor.
Hep derim, Ortadoğu kaynayan bir kazan gibi fokurdadıkça fokurduyor. Kazandan taşan sular dışarıya bir alev topu gibi yuvarlanıyor. Suriye Ortadoğu’da başka bir ülkeye benzemeyen bir siyasi ve kültürel yapıya sahip kozmopolit bir insanlar topluluğudur. Farklı dil ve mezheplere ait gruplar yıllarca kendi yaşam biçimlerini hayata geçirememenin sorunlarıyla hep debelenip durdu. Yaklaşık 10 yıldan fazla süren iç savaş, bu ülkeyi çıkmaz bir sokağa sürükledi. Birçok silahlı örgütün belirli bölgelerde hakimiyet kurması da bu savaşın doğurduğu bir gerçek.
HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesinden sonra suların durulacağı düşünülürken, belirli düşünce gruplarına yönelik baskıların artması iç savaş tamtamlarının tekrar sahneye çıkmasına yol açtı. Özellikle Alevi nüfusunun yoğunlukta olduğu sahil kesimlerinde yönetimin kendi siyasi emellerini kati kurallarla hayata geçirmesi üzerine başlayan gerginlik, askeri operasyonlarla bine yakın insanın hayatını kaybetmesine neden oldu.
Yukarıda değindiğim gibi Suriye başka bir ülkeye benzemiyor. Adeta bir gayya kuyusu. Girenin çıkması zor bir ülke. Yani bir bataklık. Yaklaşık 60 yıla yakın bir zaman diliminde yönetimi elinde bulunduran Arap Sosyalist Baas Partisi’nin ayırımcı, ötekileştirici yaklaşımlarıyla insanların yaşamını adeta cehenneme çevirmesi birçok grubun örgütlenmesini ve silaha sarılmasını beraberinde getrdi. Bölgede İŞİD ile başlayan silahlı direnişe karşılık başta kimliksiz Kürtler olmak üzere birçok silahlı örgütün de bu topraklarda söz sahibi olmak adına mücadeleye katılması kaçınılmaz oldu.
Suriye üzerinde etkili olmak adına emperyalist ülkeler başta olmak üzere irili ufaklı ülkelerin de bu pastadan pay kapma yarışına girmesi gözden kaçmıyor. Ülkenin jeopolitik konumu nedeniyle her daim kışkırtılmaya hazır oluşu dengelerin her an değişkenlik göstermesini beraberinde getiriyor. Şu an yönetimde buluna HTŞ’nin ülkede birlik ve beraberliği sağlaması zor görünüyor gibi. Bugün Alevilere yönelik silahlı saldırıların, yarın Süryani, Keldani, Ermeni yani Hristiyan nüfusa ve Kürtlere yönelmeyeceği ne malum diye görüş belirtenler yoğunlukta.
Dünya artık eski dünya değil. Teknolojinin hayatın her alanında hakimiyet kurduğu bu dönemde halen kimlik, kültür, yaşam biçimi gibi temel insan hakları olan bu argümanlar üzerinden siyaset üretmek ve hakimiyet kurması da olanaksızlaşıyor. Ortadoğu oldum olası hep kapalı bir kutu. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra çizilen yapay sınırlar ve ortaya çıkarılan devlet ve devletçikler, baskı ve katliamlarla ayakta kalmaya çalıştı. Saddam Hüseyin’in Halepçe’de kullandığı kimyasal silahların halen etkisinden kurtulamayan Kürtler buna örnek gösterilebilir. Suriye bundan geri kalır mı hiç, o da Baas’ın katliamcı ve baskıcı kılıcını Özellikle Kürtlerin kimliksizleşmesine çevirdi. Yani kısaca Baskı ve zulüm ile iktidarda kalmak artık günümüzde uzun ömürlü olmuyor.
Zulüm, bahane bulmakta her zaman fırsat kollamakta mahirdir. Bazen vatanın bölünmezliğini, bazen dini suistimalleri, bazen de milliyetçiliği öne sürerek siyasi bir maske takmakta geri durmaz. Ortadoğu ve özellikle Suriye gerçeği de bu yaklaşımla ele alındığında, kaynayan kazana her zaman odun taşıyarak alevi körüklemeye hazır ülkeler devrede olmaktan geri durmaz.
Suriye’de yönetimi belirleyen sorunlar yumağı öyle kolay çözüleceğe benzemiyor. Tedirginlik başka alanlara sıçrar mı bilmiyorum. Ancak gördüğüm kadarıyla dini önceleyen bir yönetim anlayışının egemen kılınmaya çalışıldığı. Suriye bunu kaldırmaz. Dayatma arttıkça, isyanlar da ayyuka çıkar.