Ben oldum olası kitapları hep en iyi dostlarım olarak algılarım. Kitap okudukça insanın beleği donanıyor, kendini bir anda ülkenin ve dünyanın okuyucuları arasında gördükçe kitaba daha çok sarılmak istiyor.

Yani kısaca kitap okumak bir sevgi işidir. O sevgiye sarıldıkça, insan daha çok dost edinmek istiyor.

Bugün İstanbul’da açılan ve 2-10 Kasım tarihleri arasında açık olacak Tüyap Kitap Fuarı’na gitmek için sabah erkenden evden ayrıldım. Arabayla gitmeyi gözüm kesmediği için toplu taşıma aracı olan Metrobüs ile yolculuk ettim. Yaklaşık 1 saat 30 dakikada vardığım fuarda, geçmiş yıllara göre kapıda kuyruk görmeyince ''eyvah'' dedim, ilgi pek olmayacağa benziyor kaygısına kapıldım.  Dediğimde haklı çıktım, içeriye adım atar atmaz. Pek hareket yok, stantlar adeta sinek avlıyor gibi. Salonlar arasında mekik dokumaya başladım. 

Uğradığım her stantta görev alan arkadaşların çaresiz bakışları yüreğimi burkmadı değil. Saat 15.00’a dayanmıştı, içeriye pek giren yok. Neler oluyor diye gezintimi sürdürdüm. İnanır mısınız kitabı eline alan arka kapak yazısını okuyor, fiyatını öğrendikten sonra hemen aldığı yere koyduğu gibi yönünü başka alana çeviriyor. Salon 7’ye geldiğimde Belge Yayınlarının standına gözlerim takıldı. Eskiden olsa bu standın önünde kuyruklar olurdu. Yayınladıkları kitaplar uluslararası ilgi görmüş eserler. Yerli yazarlar da elekten geçirilir kitabın toplumsa değerine bakılır ve öyle yayınlanırdı. Gözlemlemek için biraz oyalandım. Ha bu arada bir kitap da aldım. Gelen yaşını başını almış bir iki kişiyle sohbet etmek için gözlerimi onlara diktim. 

Kendimi gazeteci olarak tanıttım. ‘’Pardon’’ dedim. ‘’Kitaplar nasıl, fiyatlar uygun mu?’’ dememe kalmadan, adamlardan biri de kendisini tanıttıktan sonra, ‘’Kaliteli kitaplar var, yok değil. Ama fiyatlar çok pahalı. Ben eskiden olsa ayda en az birkaç kitap okurdum. Ama fiyatlar cep yakmaya başlayınca, eski kitapları tekrar elime almak zorunda kaldım. Devletin yayınevlerine destek olması lazım. Böyle giderse fiyatların yüksekliğinden ayakta kalacak yayınevi bulamayacağız. Yayınevi olmayınca kitap da olmaz. Unutmayın aydınlanmanın temeli okumaktan geçer. İnsan okudukça ufku genişler, kendini yeniden keşfeder. Keşfettikçe de üretime katkısı artar’’ diye dert yandı.

Gezime devam ettim. Son zamanlarda internette sıkça önüme çıkan yeni yayınevlerinden SRC Yayınları standı gözüme çarptı. Gazeteci Hasan Cemal’in ‘’Zamane Diktatörleri’’ kitabının ön tanıtımını daha önce görmüştüm. Kalınca bir kitap. Baskısı da son derece kaliteli. Rengi de göz alıcı kırmızı. Almadan edemezdim. Görelim bakalım Zamane Diktatörleri neler yapıyormuş diye. Genç bir arkadaş stant görevlisi. Son derece nezaketli, gelen okuyuculara müşteri gözüyle değil, bir kitap sever diye yaklaşıyor.

Biraz sohbet ettik. Her bir kitabı tanıtırken, sanki hepsini okumuş gibi anlatıyor satır aralarındaki can alıcı cümleleri. Etkileyici bir genç. Ben ikinci kitabı almaya yeltenince orta yaşlarda bir adam yaklaştı. Kitaplara göz gezdirdi. Benim elimde Hasan Cemal’in kitabını görünce, ‘’Aldın mı?’’ diye sordu. ‘’Evet’’ dedim. ‘’Güzel bir başucu kitabı. Hasan Cemal’in dili okuyucuyu yormaz. İyi günlük tutan bir yanı var. Yani yazılarına her zaman başvurulacak cinsten’’ diye söyleyince, ‘’O zaman ben de alayım’’ dedi ve parasını ödedikten sonra bana bir gülücükle veda etti.

Tüyap Kitap Fuarı’nın daha ilk günü. Umarım ileriki günlerde istenen potansiyeli yakalar da az da olsa yayınevlerinin yüzü güler. 

Unutmamak gerekir, okuma alışkanlığı edinen insanların en iyi dostu açık yüreklilikle söylüyorum KİTAPLARDIR. Kitapsız kalmak, kör olmak gibi, yalnız olmak gibi bir şey. Kitap oku, kitap okuttur.

İyi okumalar