Sizlere bugün Alipaşa mehlesi Çeltik kilisesinde oynadığımız çocuksu oyunları anlatayım. 1968 yıllarının masum günlerinde biraz gezinelim.

Sarı Pişo Çeltik kilisesindeki meydanındaki bakkal dükkânında gitti. Artık iskelet haline gelmiş, eskimiş büro koltuğunun üzerindeki turuncu rengi zift gibi simsiyaha dönmüş minderde pinekleyen Bakkal Hüsnü’ye seslendi. Uykulu gözlerle göz kapağını yarım açan bakkal Hüsnü on beş kuruşu aldı. Sarı Pişo Dükkânının girişinde düzenli bir şekilde üst üste oturtulmuş halde duran mukavva bisküvi kutularına iştahla bakıyordu. Ön kısmında bayatlamaması için camlı bir kapak içindeki petibör, gofret ve kaymaklı bisküvi vardı. Bakkal Pötibör bisküvisinden iki tane alıp arasına bir adet güllü lokum sıkıştırıp verdi, Sarı Pişo her zaman aynı şeyi aldığından hiç konuşmadan alışverişini bitirdi. Bakkalın önünde Bedros’un kapkara saçlarının aksine Annesi gibi sarı lepiska saçlı, çiçekli entarisi, ayağında naylon terlikleriyle evinden çıktı. İrmanin kızı Maria sanki ormanda kaybolmuş ürkek ceylanın adımlarıyla bazalt taşlı sokaktan çeltik ilişesi meydanına ulaştı.

Alipaşa Mehlesinin Yazılı Olmayan Kuralları

Sarı Pişo utangaç duygularla bir türlü yüzüne tam bakamadığı 9 yaşındaki kız karşısındaydı.  Minicik elleriyle el ele tutuşamayacağı, Paylaşılan aşkı olamayacağı çocuksu sevdasına umutsuzca bakıyordu. Dokuz yaşındaki Sarı Pişo Aşkın tarifi nasıl yapmalıydı. Yemek yerken aç mıdır diye düşünmekti. Yoksa Soğukta oda üşüyor mu? Hem de en saf, en temiz haliyle çirkinlikleri görmemek, Güzeli yaşarken içine en doğal haliyle çekmek midir aşk bunu bilmiyordu.

Sevgiyle tatlanmış akide şekerlerini bölüştüğü, Kısacık heyecanlı bir rüya gibi,  Kenger sakızı kokan bir aşktı hissettiği. Pembe yanaklı Maria’nın bir gülüşünde Sarı Pişo kalbinde duyguları Dicle’nin hırçın suları gibi akıyordu.  Cinsel dürtülerden uzak, sadece masum bakışların birbirine karıştığı, sorgusuz, sualsiz, şartsız teslim olmanın tarifiydi, yaşanan güzel duyguların. Art niyetten uzak, saf düşüncelerin çocuksu aşkıydı.                   

Sarı Pişo, GurikeçelAlo’yu saklambaç oyununda ebeleyince “Çanak çömlek patladı” diye bağırdı. Daha sonra oyunlarına bilyeli rulmanlardan yaptıkları tahta arabayla yollarına devam etiler. Rulmanla bazalt taşlar arasında oluşan kulakları sağır eden bir gürültü çıkarırlardı. Maria ve Sarıpişo kibrit kutusundan yaptıkları arası telle tutturulmuş telefon oynuyorlardı. Artist Yilo ise telden arabasını sürüyordu.

Sarı Pişo, Maria görünce kalbi küt küt atıyor. Ayakları gideceği yolu şaşırıyordu. Tam büyük bir iştahla bisküviyi yiyecekti.bisküvili lokumu ikiye böldü ayırmak zor olunca çoğunu Maria ya verdi. Maria itiraz etmeden gülerek aldı; ‘’Çohunu bahan verdin’’ Sarı Pişo gökyüzünde yorgun düşmüş rengârenk uçurtmalara baktı. Biraz iplik uçurtma ve kuyruğu için yeterliydi elişi kâğıtlarından şeytan uçurtması yapıp, , uçurtmaların peşinde özgürce koştu. Koşmaktan yorulunca ŞaşoHımpo ile gar oynamaya başladı.

Alipaşa Mehlesinin Yazılı Olmayan Kuralları1

O sırada lafa karışan Hacı Tevfik torunu Fato, ‘’Maria bahan şişe de’’  Maria masumca ‘’şişe’’ dedi Fato da “hirnigım (sümügüm) agzan düşe!” diye kötü bir karşılık verdi. Maria çok bozuldu ama altta kalmadı. Fatonun biraz çirkin olan burnuyla alay etti. “Arbedaş'ıncuruni, siçan yemiş burnuni” Sarı Pişo ‘’ Göstek Fatma, Maria ya pis şeyler söleme’’ diye onu korudu. Fato yere serdiği çulunda kotik (kısalmış) olmuş çalı süpürgesine atların kuyruğundan yaptığı saçla bebekliğinden kalan eski elbiselerle bir oyuncak uydurmuştu. Maria da bir akrabasının hediye ettigi Alman plastik bebeğiniFato’yla paylaşmayınca, Maria;’’Dêhadêordanpissaherram’’.dedi.

Oyun oynayan diğer çocuklar Fatonun; ‘’ Gâvurun kızı’’ diye bağırışını duydular. Aslında Maria saçının çekilmesine değil, Gâvurun kızı lafına içerlenmiş hıçkırarak ağlıyordu. Fato her zaman mızıkçılık yapan aksi bir birisydi.. Sarı Pişo hırsla yanına gitti. Fato’nun saçını tuttu. Kızarak bağırdı; ‘’Kız pıte (kızlara söylenen alaycı bir söz) Bi daha o lafı söylemeyacahsan’’  Fatma korkarak başını öne eğdi. O an Sarı Pişonun arkasından bir el gömleğinin yakasını tuttu geri çekti. Sarıpişo dönünce Fatma’nın abisi Artist Yıloylagözgöze geldi. Esas ismini kimse bilmiyordu mahallede ona Artist Yılo denilmesinin nedeni Yılmaz Güney’e olan hayranlığıydı.. Hal ve tavırları ile onu taklit eden. Siyah renkten başka bir renk giymeyen, on dört yaşlarında deli dolu bir çocuktu. Arkasından seslenildiği zaman hemen dönüp bakmazdı.  Önce Yılmaz Güneyin silahı tuttuğu elinin omuzu aşağıda, başını eğik omzundan yukarı yavaş yukarı kaldırması ve yürüyüşü, konuşması birebir taklit eden filmlerindeki gibi yavaş yavaş tüm vücuduyla döner, yere bakan bakışlarını kaldırıp size sert sert bakması dakikalarca sürerdi.

Mahallede dövmediği kimse kalmamıştı. Babası onu haylazlığını engellemek için Berber Arap Mıhe’nin yanına çırak olarak vermiş bütün haftalığını Yılmaz Güney’in filmlerine, Berber Arap Mıhe’nin itirazlarına rağmen berber aynasının kenarları koyduğu onlarca kartpostallarına harcıyordu. Maria’nın çocuksu gözleri korkudan elini ısırarak, bir Artist Yıloya bir Sarı Pişo’ya bakarken. Maria’nın korkmuş hali Sarı Pişoyu dahada öfkelendirdi. Ona gücümün yetmeceğini bile bile yumruğunun etkili olması için aceleyle yerden ufak bir çakıl taşı aldı, avucumda sıktı. O an Sarı Pişo’nun aklına Diyarbekir kabadayısı PişoMehemeninDiyarbekirde herkesin bildiği bir lafını hatırladı. ‘’Kavgada ilk derbi vuran kazanır.’’ Sarı Pişo Yumruğunu büyük bir hızla Artist Yılo’nun çenesine vurdu. Artist Yılo’nun dudağının kenarından kan sızıyordu. Bu mahallede Artist Yılo’nun yediği ilk yumruk olduğundan mahallenin tüm çocukları bu kavganın sonucunu görmek için heyecanla bakıyorlardı. Artık ok yaydan çıkmıştı Sarıpişo ikinci yumruğu da vuracaktı. Ama Yılo,Sarıpişo’nun  elini havada tuttu. Kürt çocukları top yekûn koro halinde, ’’erriiikkk’’  (Kürtçe bir hayret nidası)  diye bağırıp, Sarı Pişo Çeltik kilisesinin meydanının şahit olduğu en büyük dayağı yiyecek diye bekliyordu.

Artist Yılo küçümseyerek Sarı Pişo’nun gözlerine baktı. Sıkılı yumruğunu eliyle tuttu yere doğru indirdi. Dudağının kenarındaki kandamlalarını eliyle sildi. Yüzü öfke yerine acıma duygularıyla doluydu. Başını salladı. Yılmaz güney tüm filmlerini en az on defa izlediğinden onun adalet felsefesini kendine örnek aldığından, nefsine yenilmeyip, kendisinden beş yaş küçük bu çelimsiz çocuğu dövmek içine sinmedi; ‘’ Bi daha bacımın saçını çekme, benim tay’ım”(Akranım, dengim).değilsen birez boyun uzadığında hesaplaşırıh.’’ dedi. Alipaşa Mehlesinin yazılı olmayan bir kuralı vardı. Büyükler kavgada ister yumruklu ister, bıçaklı olsun “tay” olanları ayırmaz aksine kimin kavgada mert kimin hain olduğu belli olurdu. Adaletli bir dövüş için çocuklara fırsat! Tanınırdı. “tay” olmayanların kavgasına müdahale edip kulaklarını çekmek vacipti.  Evliliklerde, sevdada “tay”olmaları gerekirdi.

Artist Yılo filmlerdeki hesaplaşma davetini kendine yorumlayıp Yılmaz Güney mahlaslı bir kelam etti; ‘’ Tam on sene sonra Keçi Burcunun direkhanaların orda. Mayısın birinci pazarında, parmağını sallayarak  dıkıdıkına  tam tamına sahatonikide,. Unutma bıçahmıçahyoh yanında kimse olmayacak. Sözmü ula Sarıpio’’ Pişonunagzından zorlukla ‘’ Söz’’ kelimesi çıktı. Yenileceği belli olan bir kavga ertelenmişti. Sonra yedi yaşındaki bacısına döndü; ‘’Fato, Maria’ya niye gavur’un kızı deyisen. Babam ne dedi Bedros Amcalara kirve, ona da kirve kızı diyecagsan..bilmisenHaciTeyfik Dedem de bu laflara kızar. Geçen Pazar sabahıİrma Teyze kiliseye giderken ’’ Bugün pazar, gâvurlar azar!”demişsen eyıbdegil, Onların dininden sahan ne. Çabuh pılı pırtıni topla eve dehfol.’’ Artist Yılo’ya hareketsiz bir şekilde merakla izleyen birikmiş çocukların hepsine, ‘’Dagılın ula tirreklerburda sinema oyni’’ Bütün çocuklar korkarak çil yavrusu gibi dagıldılar. Müstehzi bir gülümsemeyle Sarı Pişo’ya baktı nasihat eder gibi parmağını salladı.Son lafını söyledi. ‘’HerbiMardinkapıuşagısan on sene sonra büyüdüğünde gelirsen, yohsa dünyanın bir ucuna gitsende bu yumruğun haftayımıni (rövanşını) unutma. Sen gelmezsen gireceğinkuligte (delikte) ben seni bulacagam. O zaman seni elimden feriştahı da olsa kurtaramaz.’’ Artist YiloSaatte bir kilometre hızla ağır agır uzaklaştı.

Görseller Kendi çekimim ve Gazeteci Nizamettin Pirinççioğlu.