Nenem Ebe Kamile’nin canı ince kabuklu kum şeftalisi çekmişti. Namazdan sonra 99 luk tesbihiyle tesbihatını bitirdi.
Babamın Dagkapı’da Diyarbakır kartpostallarında efsane olan TahsinFigançiçek tavlada sattığı Hevsel bahçesinin kum mali şeftalisi yerken “Dünyada hiçbir şeftali tadı Hevsel’de“Xelo Beran’ın” Qereçiler hanındaki bahçasındakiler kadar olamaz, onun Kum şeftalisinin tadı başkaydı..Bahsettiği kişi tek beden karşısı Beran oteli sahipleri akrabamız Halil Beran’dı. Yeğeni Yılmaz Beran ile babam kuzenlerdi.1970 yıllarında nenem anılarını anlatmaya başladığında Arkasından Beran amicenin annesi Keçeci HeciAyşo’ya sıra geleceğini bilirdim.
Solda akrabamız Xelo Beran eşi Sıdıka hanım
veannesi Keçeci HeciAyşo
Gazi köşkü Hevselbahçesındaki sumaklı dolma yaptığı,üstüne uzun marulyenen çıhariları, (piknik). Sini Seydoş’uno yıllarda yaşayan kardeşi Şeyh Güzel ile birlikte ziyaretleriniSini Seydoş hayatını kabrinin bulunduğu Seyfülmülükköyündeki gezilerini bir masal gibi dinlerdimSultan Şeyhmus’da kurban kesmeleriniKeçeci HeciAyşo’nun oradan eve bir kilo et getirmediklerini, fakir gurebaya dağıtmalarını bizimde her zaman sevap yapmamızı öğütlerdi. 1970 yıllarda Ninem Ebe Kamile ile alışverişe çıkınca Xelo Beran’ı ilk defa Beran otelinde gördüğümdebiraz çekinmiştim. Siyah palabıyıkları, Gabardin şalvarının üzerine bağladığı acem işi kuşağı, Kasketçi Nergis ustanın yaptığı sekiz köşe kasketiyle görenlerin saygıyla ayağa kalktığı namlı bir kabadayıydı.Onu görenler otel sahibi değil de, yedi köyün ağası gibi duruyordu.
Bir kaç defa dedem Abbasın kahvesine misafir olmuştu Dayım Kahveci Nurettin ona kahve ikram ettiğinde ayakta elini kavuşturarak beklemişti. “Abbasınogli benimde oğlum sayılır, hele yanıma otur demişti. çevresindekilereonu dinlayanlere yakın arkadaşı Mardinkapı’nın tek doktoru Dr. Hacı Köksal ile Dicle nehri buz tuttuğunda on gözlü köprü altında kürsi ile oturduklarını delik açarak balık tuttuğu anısını anlatıyordu.
Başka birgünDagkapi’daSıno’nun yerinde (Sinan Lokantası) Babam Terzi Hayrettin ile sohbet ediyorlardı. Terasa çıkan TRT Recep lakaplı Recep Acay ve O zamanların ünlü gazetecisi Gani Zorlu babamı görünce durdu.Aliemiri Ortaokulunda okurken tam karşısında “Foto Stil” adında bir fotografçı dükkânı vardı. Babamla oturur sohbet ederlerdi. “Hreddinabe kaç zamandır sana söyliyeyim dedim. Bu sarıpişo daha ortaokulda buraya getirmen hoş değil.“Babam uyarısını dikkatledinledi. “Halfemle (kalfa) Çarşıya şevutidetükeni kapatmışlar. Anahtarı getirdi, Bi Ünal gazozu içip gidecag” dedi.Xelo Beran bizim Masaya misafir olun diye ısrar etti.
Diyarbakırspor'un kurucularından olan gazeteci Gani Zorlu'nun masaya oturunca doğal olarak konu spordu. Gani Zorlu Diclespor ve Yıldızspor'un birleşmesiyle kurulan Diyarbakırspor sevgisini herkes biliyordu. Adeta takımın her zaman fotolarını çeken canlı tarihiydi.Takım mağlup olduğunda hüngür hüngür ağladığını çok gördüm.. Diyarbakırspor'un ilk toplantısından itibaren bilfiil42 yılında yer aldı.En büyük tutkusu Diyarbakırspor'du. Rahmetli Şehmuz Akçadağ'ın Kaptan olduğu ve Diyarbakırspor'un efsaneleştiği yıllarda Türkiye’ye duyuran gazetecilerden biri oldu. Kaleci Lastik Ali, ve Tilki Vehbi’ye olan hayranlığını anlattı.
Xelo Beran Şehirdenamlı bir kabadayıydı.Ona kimse bulaşmıyor. Hatta yanına gelenler bir hata yaparım diye ona bir şey sormaktan çekiniyorlardı. Hayatta çekindiği tek kişi KeçeçiAyşo idi. Annesi olduğundan onunla konuşurken yere baktığını Nenem Ebe Kamile her zaman söylerdi.Gani Zorlu, Xelo Beran’adöndü; “Abe senin için kabadayı deyiler, dogrimi. Gazeteme yazmak için değil merakımdan soriyam.”Beran Amicenin tarihi sözüne o an şahit oldum. “Etrafından Hugi! (şivemizde haraç) alarak, bedavadan yaşayanlar, kıcıg aldıklarını adamlarına öldürten kişilere Mafia denir. Kendi hesabını kendi görenlere,(kapışma anlamında) Helaliyle para kazanıp etrafına yardım edenlere kabadayı denir.” Etrafındaki insanlar onay verip başlarını salladılar.
Sıra geldi Diyarbakır’ın en meşhur şerbetçisi BaveAlo'nun anısına anlatmaya.Bir gün Dagkapı’nın ilk kırtasiye esnaflarından. İşmen kırtasiye yanında Halk Eczanesinden çıkan bir köylü şerbetçi BaveAlo'ya sorar: Bremin Burada bidonlardan boşaltıp rakı şişesinde böcek ilacı satılar. Bir arkadaşım dedi ilaç şişesinde olanlar daha etkiliymiş Başka eczane var mı, nerede buluram.” diye sorar. Önce Sıhhat Eczanesi Zeyyad Münir Cizreliyi tarif etmiş,
Görsel: Solda Beran Eczanesi ve Sene 1965 Diyarbakır Maarif Koleji öğrencileriEczacı Berat Beran ve arkadaşları Lise caddesinde yürürken.
Köylü Ulucami yanındaki yanındaki Beran Eczanesine girince Bir şişe Boş rakı şişesinde satılan “sarı su” değil de “Haşeson”adlı Haşere ilacını almış. Bu eczanenin sahibi akrabamız Eczacı Berat Beran olur. Kendisi ticari bir zekâylahaşere ilacını üretir. Peşinden farelere ona kadar saydıktan sonra yere seren “Nakavt” adlı fare ilacını üreterek toptan satmaya başlamış.Diyarbakır’ao yıllarda ortopedi malzemeleri yok. servikal korseler, ortopedi malzemeleri getiren Ortopedik bot yaptırılan ilk eczane oldu..Ardından İstanbul’a gelip eczacılık okuyor ve iş hayatına Diyarbakır’da Ulu Cami’nin önünde tamamen borç para ile açtığı Beran Eczanesi ile adım atıyor. Açıyor açmasına ama çok kısa sürede eczacılığın kendisine dar geleceğini anlıyor. Gözü hep daha yükseklerde… berkoilaç'ın sahibi, türkiye'de ilaç yapımında çinko'yu ilk kullanan ve serum fizyolojik burun damlasını türkiye'de ilk üreten eczacı...
Berat Beran, 49 yıl önce açtığı eczanenin küçük laboratuvarında haşere ilacı üreterek adım attığı ilaç sanayisinin şimdi önde gelen isimlerinden biri. Berko İlaç firmasının sahibi olan Beran, 800 çalışanıyla 17 ülkeye ilaç ihraç ediyor
Tabi bu anıları Dicle Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencileriyle Eczacı Berat Beran söyleşi yaparken, kendine has Diyarbakır ağzıyla dinlerseniz âcizane düz metinle yazdığım yazıdan fazla güleceğinize,Üstelik söyleşi sonunda mutluluk hormonu olan seratonin salgılayacağınıza dair cevizli kadayıfına bahse girmeye hazırım! Ben Abbott ilaç firmasında çalışırken ticari gelişmesini uzaktan izliyordum 1985 yıllarında Ankara’da tıbbi cihaz sektöründe görev yapıyordum. Firmasının büyüdüğünü akrabalarım anlatıyordu.
Dilerseniz Akrabam Eczacı Berat Beran’nın yaşadığı bir anıyla bugünkü makaleme bir nokta koyalım. Diyarbakır’da döneminen iyi lisesi o zamanlar henüz fakülte köprüsü yapılmadan önce fiskayasında olan şimdiki ticaret odasının binası Maarif Kolejine imtihanını kazanır. Evlerinde okumuş yazmış kimse yok,evde değil kitap, kağıt kalem bile yoktur. Okuldan babası Xelo Beran’a verilen liste ise bir muammadır başı anlaşılır, sonu karmaşıktır.
Mavi ceket armalı olacak.
Beyaz pantolon, Kravat,
Beyaz ayakkabı, Armalı okul kepi.
Gömlek ve soğuk günler için Balıkçı kazağı.
Balıkçı kazağını sadece balıkçıların giydiği bir kazak sanılır. Balıkçı Mirze efendiye sorulunca normal kazakların uzunu boğazı saran triko cinsi olduğu anlaşılır. Bir sorun daha vardır. Evde kravat bağlamayı bilen kimse yoktur. AnnesiSıdıka hanımın aklına bir fikir gelir. “Evimizden iki küçeaşagidaPoastaci Hasan efendinin hanımı batılıdır. O kocasi kravat bagli o bilir.” Sonunda kravat bağlanır.
Çözecekleri bir problem daha vardır. İlk defa karşılaştıkları bir kelime “Nevresim”Bunun bir ilaçismi olabileceğini düşünürler DörtyoldaGünay Eczanesine giderler. Eczane kalfası Agop bilemez. Eczacı Berki beg bunun bir tekstil ürünü olduğunu yakındaki mağazayı tarif eder. Berat’ın annesi Sıdıka hanım ürünü gördüğünde kızar ve Xello Beran’a şöyle der; “Kele herif! bu döşek çarşafidir. Niye dogri dürüst söylemiler.”
Ecz. Berat Beran ninesi HeciKeçeçiAyşo torununun lacivert ceket beyaz pantolon ve kravatı olan Kolej kıyafeti ile aynaya bakarken görür. OgluXelo Beran’ın şalvarlı kasketli, acem kuşaklı, üstü basılmış iskarpinlerine alışık olanyaşlı kadının tepkisi ilginçtir;
-Valla zarukêmebuyefılla (valla çocugımgâvur oldu)
Berat resmi armalı kolej kepini başında görünce gavurluk makamı dahadayükselmişti!
– Havar, havar. filletiternekir, bu keşe!
(Eyvah, eyvah gâvurluk yetmedi, şimdide keşiş oldu!)