Kıymetli dostlar “Diyarbakır kızı İrma” adlı anı romanımdan okumayanlar için tadımlık bir bölüm. Bazen gerçek isminizi etnik kökeninizden dolayı benimsemeyenler olur ya onlara vereceğiniz en güzel cevap: ”Adım Hıdır, ailemden gelen budur” demek gerekiyor.

İrmaAlipaşa İlkokulunun merdivenlerini hızla çıktı. Aceleci veliler gibi aniden içeri girip dersi bölmek istemedi. Teneffüs zilini çalmasını bekledi. Patiskadan beze kırmızı zemin üzerine tek kelime Türkçe bilmeyen bir Kürt annenin acemice tercümesiyle beyaz iplikle işlenmiş kollukta ‘’nobetcıörgenci’’ (Nöbetçi Öğrenci) yazan çocuk Nacar marka büyük duvar saatine baktı. Beşinci sınıftan olan kız çocuğu büyük bir törene hazırlanır gibi derin bir nefes aldı. Elindeki çanı büyük bir ciddiyetle sallamaya başladı. Açılan kapılardan zincirlerinden boşanmış yüzlerce çocuk çığlıklarla dakikalar içinde bahçeye koşmaya başladı. İrma duvara yapışmasa birkaç çocuk neredeyse üstüne çıkacaktı. Sınıfından dışarı çıkan şakakları hafif kırlaşmış geniş çerçeveli gözlüklü kırk yaşlarında öğretmen başını kaldırdı. Karşısında diğer pejmürde(dağınık) ev kıyafetleriyle gelen kadın velilerin aksine, apartman topuklu epa ayakkabılı şık giyinmiş veliyi görünce şaşırmıştı.

Tebessüm ederek buyurun dedi İrma önce kızının durumunu öğrenmek istedi. ‘’Ben Maria’nın annesiyim’’ Öylemi memnun oldum dedi öğretmen; ‘’ Sizi hiç görmemiştim hep babası Bedros beyle görüştüm.’İrma “Maria’nın dersleri nasıl.” diye sordu.“Başarılı bir çocuk bütün derslere hazırlanıp geliyor. Sanırım evde bir çalıştıran olmalı’’ İrma istediği zaman düzgün bir İstanbul Türkçesi konuşabiliyordu. Öğretmenin karşısında aynı aksanla konuştu. ‘’Evet ben çalıştırıyorum. Sabah Maria’dan duydum. Bana sınıfta Munise diyorlar, dedi ben konuyu anlayamadım. Yoksa sınıfta iki tane Maria mı var böyle bir karar mı aldınız.’’ Öğretmen; ‘’Evet sınıf da Munise diyoruz, maksat diğer öğrenciler yadırgamasın diye’’ İrma öğretmene ‘’Hocam Munise’nin anlamı ne, ’’ Öğretmen büyük bir ciddiyetle  ‘’Munis olan erkek isminin kız versiyonudur. ’’ İrma ‘’Hayır kelime anlamı nedir’’ sorunca  ‘’Sanırım sözlükte uysal, cana yakın, söz dinleyen olarak geçiyor. Aynı zaman da ablamın ismi olduğundan ilk aklıma gelen isim Munise oldu.’’  İrma ‘’Hocam ismin tercümesini yanlış yaptınız. Doğrusu ben size izah edeyim. Munise isminin "efradını cami ağyarını mani" Şöyle oluyor. Kızımın o isimdeki gibi ensesine vur lokmasını al gibi bir insan gibi yetişmesini istemiyorum.

Ben öğrenci iken hocamız Cahide Hanım başarılı öğrenciler daima hocasının öğrettiklerinin altına birkaç cümle daha ekleyebilen, katılmadığı görüşler varsa cesaretle ne düşündüğünü söyleyen kişilerdir. Demişti. ‘’ Öğretmenin itiraz edemeyeceği bir örnek verdi. ‘’Tıpkı Atatürk gibi  liderlerde hep böyle kişilerden çıkmamış mıdır? Peki hocam sizin isminiz ne’’ Ögretmen gülümseyerek  ‘’Ben dedemin ismini taşıyorum Abdurrahman Şekercizade’’ İrma konuşurken gözüne yandaki birinci sınıf da tahta iplerle dizili fişler gözüne çarptı. Öğretmenin şaşkın bakışları arasında aniden krapon kâğıdından yapılan renkli, kat kat büzgülü kâğıtlarla süslenmiş sınıfa girerek iki fiş aldı. Yan yana getirerek öğretmenin yüzüne yaklaştırdı. Sesi titreyerek sordu;  ‘’İsminiz çok uzun size de bundan sonra kısaca adınıza Ali, soyadınıza Yaz desek.’’ Öğretmenin sinirlenmemiş ama sakin yüzü asılmıştı dikkatle İrma’yı dinliyordu. 

Karşındaki insanın okumuş çetin ceviz biri olduğunu, diğer Kürt kadınlar gibi yüzünü tülbentle gizleyip konuşmaktan çekinen birisi olmadığını, aksine kararlı bir kişi olduğunu anladı. ‘’Sizin mezuniyetiniz ne’’ diye sordu. ‘’Ben Diyarbakır Kız Enstitüsü Mezunuyum ‘’ dedi. Ögretmen ‘’Ben sanırım ne demek istediğinizi anladım. Ama benim hiçbir art niyetim yok herhalde Maria size üzülmemeniz için söylemedi. Geçen hafta Maria’yı teneffüs de birkaç çocuk hırpalamışlar. Bu ismi garbis, veya Artin gibi diğer öğrencilerimizde de tekerrür etti. Maria ya sadece saçını çekip itip yere düşürmüşler. Ama Garbis’ındurumu daha kötüydü. Birkaç çocuk başına taşla vurmuşlar. Benim sınıfında olduğundan geçmiş olsun demek için ailesine ziyarete gittim.  Ailesinin morali bozuktu. Biz başka ülkeye gideceğiz. Burada Kalırsak tek oğlumuzu kaybetmek istemiyoruz diyorlar. İşin kökeninde sanki ailelerin tahriki var. Diğer yöneticilerle Biz o velileri çağırıp gereken uyarıları yaptık. Ancak çocukların yaşları küçük olduğundan disiplin cezasından ileriye gidemiyoruz. Yoksa Maria benim çalışkan öğrencilerimden biridir. Birinci sınıfta okuma yazma öğretirken günlerce tahtaya kaldırıp elini avuçlarımın içine kavrayıp doğru yazmasını öğrettim. Mesleğini seven bir öğretmen olarak hiç kimseye etnik kökeninden dolayı ayrımcılık yapmayı düşünmem bile. Okulumuzda “tahta metre” ile tüm öğrencilere sopa atan acımasız öğretmenler var. Ben bugüne kadar hiçbir öğrencimi dövmedim. Hep onlarla arkadaş gibi konuşarak disiplin etmeye çalıştım. Ben şehzadeler şehri Amasya’da doğdum. Osmanlı dönemindeki hikâyeleriyle büyüdüm ecdadımız azınlıklara her zaman eşit davranmışlardır. Bu isim meselesi tamamen Maria teneffüs de diğer çocuklar tarafından eziyet görmemesi için masum bir önlemdi.

İrma’nın sesi titremeye devam ediyordu. Dudaklarını hafif ısırarak sakin olmaya, sinirlenmemeye çalıştı. ‘’Hocam, Maria’yı döven çocukların bir bahanesi var mı, yoksa sırf ismi Maria olduğu içinmi dayak yemiş.’’ Öğretmen üzgün bir şekilde cevap verdi. ‘’Maalesef trajikomik bir neden var, Gayri Müslüman ailelerinin çocuklarıyla arkadaşlık yapmaması için bir hurafe uydurmuşlar. Yanlış anlamayın çocukların ifadesiyle söylüyorum. Gâvurların evinde her tarafı iğnelerle dolu bir beşik varmış, çocukları onun içine koyarak her tarafı kanıyormuş sonra içi akreplerle dolu bir kuyuya atıyorlarmış. Ailelerin söylentilerle genç dimağların etkilemesi bizi çok düşündürdü.’’  İrma zoraki gülümsedi. ‘’ Bu uydurma hikâyeyi bende duydum. Küçük kızım Anjel büyüdü. Kullanmadığımız beşiğini kapının önüne koydum. İçine çörek, şekerleme, basteg (pestil) gibi yiyecekler koyuyorum. Oyun oynayan tüm çocuklar gelip paylaşıyorlar. Çeltik kilisesi meydanında bu inanışı yıktık, ama diğer mahallelerde hala söylenti var. Benim kendi çocuklarımdan fazla sevdiğim Müslüman ortağımızın çocuğu var. Bizim evimizden hiç çıkmaz. Kendi çocuklarımdan ayırt etmem.’’ Öğretmen sözünü kesti. ‘’Biliyorum herkes ona Sarıpişo diyor. Teneffüs de Maria ile ayrılmıyorlar. Bugünlerde onunla da başımız dertte, Maria’yı döven çocukları tek tek sıkıştırıp kavga çıkarıyor. Dördüncü sınıfa kadar disiplin yüzü görmemiş çocuk bu sene ikide bir uyarmak zorunda kaldık. 

İrma öğretmenin iyi niyetini anlamıştı. Henüz Yazar Şerif Mardin’in‘’mahalle baskısı’’ tespitinin yapmadığı 1970’li yıllardı. Müdahaleci zihinlerle kıstırılmış insanları bezdirerek bir teneffüs de dahi yaşam hakkı tanımayan etrafını kuşatmış insanlar yüzünden öğretmene kızmaya hakkı olmadığını düşündü. Onların amaçları belliydi. Bezgin, mutsuz, yalnız insanları açtıkları gediklerden başka diyarlara sürmekti. İrmaöğretmen’in adına üzülmüştü. ‘’Az önce kırıcı konuştuğum için özür diliyorum. Lütfen beni bağışlayın, Sizin iyi niyetinize binaen sığınarak şunu söyleyeyim.  Kızım sırf ismi Maria olduğu için dayak yiyorsa, bırakın o dayağı yesin. Bazı isimlerin üstü örtüldükçe, geçici bir rahatlama olsa da, sonradan çekilen acılar daha büyük oluyor.  Kızımın ismi bu okuldan mezun olduktan üç yıl sonra Munise olarak kalacaksa, bu meselenin daha fazla büyümesine sebep olacak. Kızımın ileriki yıllarda ki ıstırabı bu dayaktan daha fazla eziyet verecek.‘’ Öğretmen mahcupdu. ‘’Söylediklerinizde gerçeklik payı büyük, düşüncelerimin doğru olmadığını kanısına vardım. Bundan sonra daha sık okula gelin doğrusu konuşmanızdan kırılmadım, aksine eğitimli birisiyle münazara (fikir tartışması ) yapmamız benim hoşuma gitti. Bu konuyu Müdürümüz Ayhan Gürhan ile görüşeceğim. Sizinle tekrar görüşelim. Bedros Bey’ede selamlarını iletin lütfen.