Geçtiğimiz günlerde Ankara’nın siyasi koridorlarında neler konuşulduğuna dair bir yazı kaleme almıştım.

Yazımda devletin derin aklının bazı çalışmalar içinde olduğunu vurgulamış ve bekleyip görelim demiştim. Nihayet Devletin aklı bu görevi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ’ye verdiği de böylelikle ortaya çıkmış oldu.

Bugün sabahın mahmurluğunu henüz birçok insan gibi bende üzerimden atamadan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin kulakları tırmalayan açıklamalarıyla irkildim. Önce kulaklarıma inanamadım, gözlerimi açtım antenlerin volümünü sonuna kadar açarak kulaklarımın iyi ve doğru algılamasını sağladım. Yanlış duymamıştım. Grup kürsüsünden son derece sakin ve kendinden emin bir tavırla aynen şu cümleler dökülmüştü Bahçeli’nin dudaklarının arasından:  ‘’Bugün kitabın orasından konuşacağım. Öcalan gelsin TBMM'de DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün bittiğini açıklasın, sonra da umut hakkı için başvurusunu yapsın." Bir kez daha aynı cümlelere dikkat kesildim, ama yanılmamıştım. Bahçeli kararlı duruşunun üstüne basa basa sarf etmişti bu cümleleri.

Bahçeli’nin, durup dururken böylesi bir açıklama yapması elbette ki devletin derin dehlizlerindeki mutfakta daha önce ocağa birçok yemek türü pişirilmeye bırakılmıştı. Ancak kamuoyunun önüne konan yemeğin tam tarifi menüde yer almıyordu. Öcalan’ın TBMM’de konuşmasına eyvallah denmiş, menüdeki yemekten tatması istenmişti. Ancak seçilmiş bir karakter olan ve milletvekiliyken cezaevine konan Selahattin Demirtaş’a, masada yer verilmediği gibi menüdeki yemeklerden de mahrum bırakılması kafalardaki soru işaretlerini de beraberinde getirmişti.

Elbette ki Türkiye siyaseti hiç de alışık olmadığı bir Bahçeli ile karşı karşıyaydı. Daha önceki beyanatları ve duruşuyla Kürt kelimesini dahi ağzına almaktan imtina eden Bahçeli, belli ki devlet aklının uzun süreli bir çalışmasını kamuoyuna aktarmaktan kendini sorumlu hissetmiş. Bahçeli’nin açıklamaları elbette ki çok hem de çok kıymetli. Üzerinde derinlemesine düşünülmeli, katkı sunulmalıdır. Geçmişin kalıntıları üzerine yeni bir bina inşa etmek yerine, temeli sağlam atılmış, çimentosu ve demirinden çalınmamış bir yapı inşa etmek Türkiye halklarının demokrasi ve özgürlükler anlamında rahat bir nefes alması demektir.

Aynı çağrı Öcalan ile sınırlı olmamalı. Selahattin Demirtaş da bu sürece katkı sunmalıdır. Ona da sofrada yer açılmalı, menüdeki yemeklerden tatmasına olanak sağlanmalıdır. Bu tür uzun yıllara yayılmış sorunların çözümü noktasında bu figürlerin yanına bir de demokratik kitle örgütleri, üniversiteler, akademisyenler, akil adamların da görüş ve katkılarına önem verilmelidir.

Anlaşıldığı kadarıyla Devlet Bahçeli’nin bu çıkışı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi dahilinde olduğu yönünde. Bahçeli’den sonra açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bunu destekler tavırları gözden kaçmamalıdır. Erdoğan, şu an kontrol kulesinde gözlem noktalarını süzmekle meşgul.   

Bu arada, CHP Genel Başkanı Özgür Özel de Bahçeli’nin açıklamalarının hemen akabinde ‘’Bende el yükseltiyorum‘’ çıkışı gecikmeden geldi. CHP Genel Başkanı Özel: ‘’Bahçeli el yükseltti diyorlar. Ben de el yükseltiyorum. Devlet Bey ben de Kürtlere bir devlet teklif ediyorum. Tam olarak kendilerini devlete ait hissetmeyen Kürtlere, Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi olmayı teklif ediyorum. Kendini öteki hissetmediği tüm demokratik siyaset kanallarının açık tutulduğu, üniversitelerde öğrencilerin haklarının yenmediği, demokratik hakların dünya standartlarında olduğu bir ülke yapalım, Kürtleri Türkiye Cumhuriyeti'nin sahibi yapalım. Biz kurucu parti olarak buradayız, her şeyi hep birlikte yapmayı teklif ediyoruz. Hodri meydan."

Özel’in bu çıkışı da bence çok konuşulacağa benziyor. Unutmayalım cesur adımlar ve çıkışlar bir ülkenin sahadaki gücünü gösterir. Henüz erken ama çıkışlar önemli. Bunların kalıcı olması adına her kesin, her kesimin, her siyasi partinin de elini taşın altına sokması kaçınılmaz olmalıdır.

Ortadoğu kaynayan kazan gibi fokurdadıkça taşıyor. Taştıkça da içinde biriken kiri ve pası çevreye saçıyor. Yani çevre kirleniyor, kirlendikçe de temizliği zorlaşıyor. Türkiye siyaseti süreci iyi okumalıdır. Siyasi çıkarın yerini, hak, hukuk ve adalet almalıdır.

Mesele sadece Öcalan ile sınırlı da değil. Ortadoğu özelinde komşu ülkelerdeki siyasi konjonktür ile de direk ilişkili. Bir taraftan İsrail’in yayılmacı politikaları, diğer tarafta Suriye, İran ve Irak’taki sorunlar yumağı bölgeyi her an bir ateş çemberine çevirme endişeleri. Gerçekten de denklem basit çözümlerden uzak.  

Bütün bu gelişmelere karşın, ismi sıkça geçen DEM Parti ise olayların olgunlaşmasını bekler gibi. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) in de önümüzdeki sürece ilişkin detaylı açıklamalarda bulunacağı yönünde.

 Bu arada, yarın bugünkünden daha farklı bazı açıklamaların geleceğini düşünüyorum. Bekleyip göreceğiz.

İyi Okumalar