Ankara’da siyaset koridorlarında Neler oluyor. Son birkaç gündür alışıla geldiğimiz siyasi söylemlerin dışında ılıman bir hava esiyor dersek yeridir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert açıklamaları yerini birlik ve beraberlik söylemi üzerine kurması ‘’Acabalara’’ neden olmaktan uzak değil.
TBMM’nin açılış törenleri sırasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘’Teröristlikle’’ suçladığı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Milletvekillerinin bulunduğu sıralara gelerek, tokalaşması ve sohbet etmesi kafalarda bin bir soru işaretini de beraberinde getiriyor. Ankara’da siyaset arenasında dönen çarklar bana ‘’Acaba’’ sivil bir Anayasa’da uzlaşmanın zeminleri sağlam bir kazığa oturtulması mı isteniyor. Kafamdaki bir başka ‘’Acaba’’ AKP ile CHP arasında olası bir erken seçimde parlamenter sisteme geçiş ve Erdoğan’ın bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilmesi mi var. ‘’Acabaları’’ çoğaltmak mümkün.
Olası bir erken seçimde Erdoğan’ın kaybetmesi halinde şu anda kendisine tanınan hakları bir başka Cumhurbaşkanı’nın kullanmasına kesinlikle rıza göstermeyeceği. O zaman bu denklemde parlamenter sisteme geçmenin dışında başka bir formül düşünmek olası değil. Erdoğan da çok iyi biliyor ki, yapılacak seçimde CHP veya başka bir adayın kazanması demek her şeyin ters düz olması demektir. Israrla söylüyorum Erdoğan’a göre biçimlendirilmiş mevcut yönetim sadece ve sadece ona göre uygulanabilir olmuştur.
İlk aşamada, bu yaklaşımım ütopik gelebilir. Biraz derinlemesine düşünüldüğünde her şey berraklaşarak önümüze çıkar. Erdoğan, sivil bir Anayasa’nın da mimarı olmak istiyor. Bunun gerçekleşmesi demek Türkiye siyasal yaşamına Erdoğan’ın mimarı olduğu Anayasa demek. Elbette 12 Eylül ürünü Anayasa’nın halen bazı maddelerinin günümüz Türkiye’ sinin genel yapısından çok uzak olduğu biliniyor. Gerçi elekten geçe geçe ve yamalı bir bohçadan farkı olmayan, yürürlükteki Anayasa’nın yeniden revize yerine tamamen değişmesi elbette ki kaçınılmazdır. Ancak yeni Anayasa’nın yasaklardan tamamen arındırılmış ve temeli özgürlüklerle donanmış olması ancak kabul görebilir. Aksini düşünmek abesle iştigalden öte düşünülemez.
Bu arada, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin düğün değil, seyran değil eniştem beni neden öptü misali bir anda ‘’Teröristlikle’’ suçladığı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Milletvekillerinin bulunduğu sıralara gelerek tokalaşmasının şifreleri yine yukarıda belirttiğim eksende düşünülebilir. Bahçeli, oldum olası haz etmediği Kürt Milletvekillerine sıcak mesajlar vermesini varın biraz da siz düşünün. Benim anladığım kadarıyla Ankara’da siyaset koridorlarındaki bu ani gelişmeler elbette durduk yerde olmaz/olamaz.
Bahçeli, yine gurup toplantısı sırasında, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e etmediğini bırakmayan ve ağır cümlelerle yüklenmesi hale kulaklarda çınlamaya devam ediyor. Bahçeli, bu açıklamalarının hemen akabinde CHP ve Özgür Özel’e sıcak mesaj vermekte gecikmemesi siyasette ‘’Sıcak Temaslar’’ olarak algılanması anlamına gelir.
Devlet Bahçeli’nin DEM Partililer ile sıcak temas kurması siyaset sahnesinin özlem duyduğu bir senaryo olması ebetteki sevindiricidir. Gönül ister ki Parlamenter sistem temelinde ülkenin tüm sorunları tartışılsın, ortaklaşa kararlar alınsın, komisyonlarda kavga yerine uzlaşı hâkim olsun.
Gerçekten de Türkiye’nin dört bir tarafı ateş çemberi içinde. İsrail’in Ortadoğu politikası giderek netleşiyor. Yayılmacı bir politika uyguladığı her şart altında belli olan İsrail’in bundan sonraki hedefi Suriye, Irak hatta İran olduğu gözlerden kaçmıyor. Filistin ve Lübnan’da terör odakları bahane, asıl amaç toprak parçası ve ilhak.
Bütün bu gelişmelere bakıldığında elbette ki, Türkiye haklarının ortaklaşması kadar değerli başka ne olabilir.
Siyaset yeniden biçimlenecekse, bu parlamenter sistem içinde uzlaşı ile ortaklaşarak çözülmesi demek, yanı başımızdaki ülkelere ve dünyaya çok anlamlı bir mesaj olacağı da gözden kaçmamalı. Siyaset, tüm kirliliği bertaraf etmeli. Partiler husumetli gibi birbirine kılıç çekmemeli. Türkiye hepimizin, bir başkasının değil.
İyi Okumalar