Günümüz siyasi gelişmelerine bakılırsa 1970 senelerinden bugünlere kadar değişen bir şey yok. Anı romanımdan birkaç sayfa okuyun günümüzle olan mukayesesini yapınız. Bana hak vereceksiniz.

Sarı Pişo çürüyen dişinin ağrısından duramıyordu. Babası Terzi Hayrettin Hasan Paşa Hanının arka tarafında marangozlar çarşısındaki Şehrin ileri gelenlerinden o yıllarda gizlice bir cemaatinliderliğini yürüten Dişçi Kadriye götürdü. Kadri komik bir adamdı özellikle çocuklara karşı iyi davranıyordu. Ayağıile  pamparapamparadiye bağırıp tempo tutar.  Dişçi aletlerinin korkunç seslerini bastırırdı. Tarık Çıkıntaş’ ın türküsünü tutturdu.SarıPişonun ağzındaki çürüklere bakmaya başladı.

Ay doğar sini sini

Sevmişem birisini

Kılıç vursan boynuma

Söylemem doğrusunu…

Terzi Hayrettin Dişçi Kadriyle sohbete başladılar. Ders dedikleri bir cemaat evinde toplanılıyor. Önce namaz kılındıktan sonra çiğköfte yoğrulup arkasından çay veya Hacdan gelenlere yapılan şerbetten içip Risale-i Nur okuyup dini sohbetler ediyorlardı. Oraya gidenlere okuyucu grubunaNurcu diyorlardı.

Remziye Hanım kocasının içkiyi terk edip cemaate katılması için herkesi araya koymuş Seyfülmülük ziyaretine adaklar adamış ‘’Hele içkiyi terk etsin vallahkırgh fakiri, kırghlardagi ziyaretinde doyuracağım’’ Ancak bir türlü muradına erememişti. Terzi Hayrettin bildiğini okuyor sadece Perşembe akşamları içmiyor ertesi gün cumaya gidiyor,  Cumartesi günleri Sarı Pişoyu çağırıyor, DörtyoldaAtlas çıkolatanınyanındkitekel bayii Garbis’egönderiyordu. “Al bu on lirayı bahan bi paket Bafra sigarası, bi de Dörtliragirmi beş kuruşa Güzelbağ şarabi geri kalanidaÖnündeki Suphi Akdeniz’e selam selam söyle. Kabak çekirdeği ve leblebi karışık al” derdi,Radyoda “Yurttan sesler korosu’na eşlik ederdi. Cuma yemin eder, her Cumartesi yeminini bozardı.

                           Dişçi Kadri Terzi, Hayrettin’e biraz daha politik yaklaşıp yumuşak uslupla; ‘’Kardaşım bir tek Cuma günü senin ahiretini kurtarmaz.  Beş vakit farzdır sen eşraf çocugisan bize katılsan, herkes seni örnek alır vallah sen bize gelsen aynı Hevseldeki has marul bahçaları gibi cemaatimiz büyür’’ Fakat Terzi Hayrettin’in bir türlü ikna olacağı yoktu. Behrampaşa Caminin imamı Mele Said, Ebe Kamile’ye önceden konuşup iyice oğluna kışkırtıp, fitil etmesiyle dükkana baskın yapmıştı; ‘’Anan Ebe Kamile’ye söz vermişem, Bu ahşam seni sohbete götürecagameger gelmezsen Allahvekil bu şeherde on altı tene minareli Cami var hepisinin imamlarına diyecagımki, Terzi Hreddin ölürse cenezesinikaldırmayasız. Çöp toplayan eşeklerle götürsünler beden dibindeki zıbıllere  (çöplere)  atsınlar. Artık Terzi Hayrettin’in cemaat dersine gitmesi farz olmuştu.

                      Mele Said bağırarak çıkınca. Terzi Hayrettin Bedros’a sordu; ‘’Yav bunlar beni dört bi yandan sıkıştırilargetsem, cemaatten olanlaritoplilarhapiseatilar, Getmesem evde anam, karım dışardada bunlar sıkıştıri. Bedros bu konuda yorum yapmak istemiyordu; ‘’Hredddinabe bu gibi hassas işlere ben karışmayam sen ne istisen yap. Bahan kalsa çok zorlarsan, ben seni SurpGiragosa götürür vallah seni vaftiz ettirirem, Bahan niye sorisankardaşım. Ben haçodegilmeyem.’’

             Terzi Hayrettin Sarı Pişoya döndü; Önce kasaplar çarşısına get kasap Şehan’a söyle bi kilo meftunelıh et versin.  sonra eve get, söle Dişçi Kadrinin muayenesinde bu gece derse gidiyem.‘’ Sarı Pişoda çok merak etmişti; ‘’Baba bende geleyim’’ Babası biraz kızarak;  ‘’Ula yerişipyetmeyesenorasi Camidir?’’ Sarıpişo itiraz etti. ‘’Niye ben Cumaya gelmiyem’’

Mele Said dini derse başlamadan önce bir tanışma töreni yaptı;  ‘’Bugün Terzi Hreddinmısafırımıdır bizim cemaate yeni katıldi.bir gözcü dış kapıda beklerken Kapı tokmağı şifreye uygun olarak üç kez çalınınca derse birisi daha geldi diye düşündüler. Sonradan Kuşbazlar kahvesi olan Süleyman Nazif sokağının bitimindeki iki katlı evin upuzun merdivenlerinden tek Kapıyı Sofi şükrü açtı. Bir el Sofi Şükrü’ün kolundan tutup dışarı çekti. Merdivenlere dogru fırlattı. M1 piyade tüfeklerinin namlularını doğrultmuş olarak olan bir sürü asker içeri girdi. 15 kişilik bir müfrezenin başlarında elinde Tomsonlu makineli tüfek olan Üsteğmen, Herkes başının üstüne elini koysun diye bağırdı. O sırada rehavet basıp ders sırasında uyuyan her konuşmasının sonuna "Allahım elden ayaktan düşürmeden al yanına" duasını cümlesini ekleyen, Bakkal Haci Yusuf yetmiş yaşını geçtiğinden Kulakları agır işitiyordu. Kendisini dürten Halo Seyfoya gözlerini açıp bagırdı. ‘’Çıdibejikuro. (ne diyorsun sen) Halo Seyfo kulağına bağırarak;  ‘’Cenderme te, Cenderme te’’ yine anlamayınca;  ‘’Jandarma geldi, Hükmat (Hükümet) geldi, Haci Yusuf hala olanlara bir anlam edememişti. Türkçe yanıt verdi; ‘’Eee o zemanşekir ve kolonya tutun.’’ ancak Örfi idare (sıkıyönetim) emri altındaki askerlerin şeker yiyecek vakitleri yoktu. Üst araması yapıldı. Kayda silah, bıçak gibi kayda değer bir şey bulamadılar.

Cemaat dersine gelenler dışarı çıktıklarında sıkıyönetimden gelen askerlerin neredeyse yüzü bulduklarını gördüler. Sarıpişo Süleyman Nazif sokaktan Gazi caddesine doğru etraflarında ikisıra asker tek sıra halinde yürüyen 28 kişinin arasındaydı. Ellerini başının üstüne koymuş yürüyordu. Sarı Pişo hiçbir şey söylenmediğinden kargaşa ortamında emirlere karşı gelemezdi. Dokuz yaşındaki çocuk Başçavuşun dikkatini çekmişti. Birdenbire bağırdı; ‘’ Asker şu sarı ufaklığı al çemberin dışına at. Dalgamı geçiyor bizimle’’ Sarı Pişo’nun tepesine Bir şaplak indi. Güçlüce bir kol tuttu dışarı attı’ Artık çemberin dışına itilmişti.

Askeri  Cemseler (G.M.C. marka kamyon) Örfi idareye (Sıkıyönetim) göre Potansiyel irticacıları gayet ciddiyetle çıt çıkarmadan askeri kamyonlara bindirip uzaklaştılar. Sarı Pişo’nun ilk defa gözü önünde babasının özgürlüğü elinden alınmış gitmesinden dolayı korktu. Ağlamaya başladı. Mardinkapı’daki evleri uzak olduğundan gecenin on birinde çaresiz Dişçi Kadri’nin evinin kapısını çalmaya başladı. Fakat Hanımı korkusundan açmayınca ortada kaldı.

Sarıpişo ağlayarak minik masaların yığılı kürsülerle, kız çocukları için hazırlanan tahta beşiklerin olduğu marangozlar çarşısından geçti. Puşici ustalarının kullandığı masuraları, makaraları, köylü kavalı, zurnası, billuru, payton topları, tahta havanlar, yapan Billurcu Nişo adıyla anılan oymacı ustası Marangoz DikranNişan Usta’nın dükkânının önünden geçip, tekrar Gazi caddesine çıktı. Gecenin köründe karşılıklı uzun uzun öten bekçi düdüğünü duydu. Yetmiş iki odası, cadde üstündeki on yedi dükkânı olan Hasanpaşa hanının önünde tur atan kahverengi üniformalı gece bekçisi onu gördü. ‘’Ula bu sahatte ne yapisan. Ortalıkzeten karışık. Yoksa kayboldun? ‘’Ağlayarak anlatınca Bekçi bir şey anlamadı.  Çarşı karakolu komiserine götürdü. Komiser ’in olaydan haberi vardı. Önce Sarı Pişoya sert ifadelerle baktı. Mağduriyetini anlayınca cebinden özenle katlanmış bez mendilini çıkarıp yüzünü sildi. Sarıpişo hıçkırarak; ‘’Babamieskerlerapardi.’’(askerler götürdü)  ağlamaya devam ediyordu. Tayinle geldiğinden, daha evini Zonguldak’tan getiremediğinden olacak,  öz çocuğunun kokusunu almak ister gibi Sarı Pişo’yu kucağına aldı. Bez mendiliyle gözlerini sildi. Makam masasının kenarındaki zile basıp, içeriye giren bekçiye; ‘’Ufaklığa sıcak bir Oralet getirin’’

Masasının çekmecesinde duran kaybolan çocukları susturmak içinde mütavazi olan maaşından ayırdığı kaymaklı Besler markalı bisküvi’yi Sarı Pişoya eliyle tek tek yedirdi. Sarıpişo sürekli telsiz cızırtıları polis ekipleri yönlendiren karşısına çıkan suçluları azarlayıp, müteferrikaya (nezarethane)  gönderen Komiserin ona kıymet vermesi, ilk defa otoriter bir kişinin yanında yalnız başına olması cesaret vermişti. Dokuz yaşındaki aklıyla sonradan orası eğlenceli bir yer gibi gelmişti. Komiser Sarı Pişo’nun kulağına; ‘’Senin babanı niye götürmüşler biliyormusun’’ Sarıpişo ‘’Bilmiyem kuran ohidiler alıp götürdüler’’ Komiser;, ‘’Sadece Kuran- Kerim mi vardı orada’’ Sarı Pişo yemin etmek ihtiyacı duydu; ‘’ Kuranıma, kitabıma,  Kuran ohidiler’’

Komiser, kaça gidiyorsun diye sordu. Sarıpişo’’Alipaşa ilkokulu üçe gidiyem’’Komiser, ‘’Peki ufaklık Türkiye’nin yönetim şekli nedir’’ Komiserin amacı ona demokrasi dersi vermekti ama ortalığın karışacağını nereden bilebilirdi ki.  Sarı Pişo‘’Cumhuriyet‘’ diye imtihanın ilk sorusunu bildi. ‘’Peki, Cumhuriyet en önemli özelliği nedir’’ Sarıpişo İlkokulda Azize Tekiner Öğretmeninin gözlerini kısarak ani sözlülere kaldırmasına alışıktı. Zaten sınıfın değil, okulun en çalışkan öğrencilerden biriydi. Fakat Çarşı karakolunda gecenin saat ikisinde sözlüye kaldırılacağını hiç aklına gelmemişti.’’ Seçme ve seçilme özgürlüğü’’ diye cevapladı. Komiser güldü. ‘’Güzel ama en önemlisi, Atatürk ilke ve inkılâplarını öğretmeniniz anlatmıyor mu? Cumhuriyet yönetimi demokratik bir rejimdir. Yasalara, hak ve hukuka bağlıdır. Eşitlik ve laiklik vardır. Ama Babanın arkadaşları Şeriat istiyor,  Bu suç olduğu için tutuklandı.’’  Yanındaki polise döndü; ‘’Şu kuş hırsızını nezaretten getirin’’ Getirdikleri genç, Sarı Pişo’nun mahalleden tanıdığı yirmi yaşlarındaki Salih’ti ama herkes ona esas ismi ile sesleniyordu. Mahallede herkes Kuşbaz Salo diyordu. Gün boyunca evinin damından kuş uçurur, bazen Mardinkapı hovardalarına katılırdı.

Kışın kar yağdığında at kuyruğundan kopardığı kıllarla sığırcık kuşlarını yakalayıp tutuşturduğu çalı çırpının içinde tüyleriyle kebap yapardı.  Günün erken saatlerinde hararetli pazarlıkların yapıldığı Pazar günlerinde vazgeçilmez mekânı Arbedaş’da Kurşunlu Cami de kuş satardı. Taklacı, benekli püsküllü, ketme, avi baş, Memikli, Güllü, Atlas güvercinlerin en güzellerini satıldığı Kuşbaz pazarında kuş alır, kuş satardı. Komiser, Salo’ya sert bir ifadeyle’’Geç duvarın önüne, Kasımın kuşunu sen mi çalmıştın’’  Kuşbaz Salo yüksek sesle; ‘’ Asıl o benim kuşimi asıl o çalmıştı. Ben o taklacikuşiçoheyi yetiştirdim. Kurşunlu cami pazarında kanverengi elli lira verdiler ben satmadım. En kötü havada yüz metre yüksegeçıhıdı. Sahatte altmış kilometre yapidi.’’  O sırada arkadaki polis lafa karışıp komiklik yapmak istedi; ‘’Mübarek kuş degilkadilllak araba sanki’’  Komiser, ‘’Şaklabanlığı kes Ahmet ‘’dedi. Kuşbaz Salo devam etti; ’’Onun damına konmiş,  Ha bu puşt damdaki pinine (kuş yuvası) sahladı, oraya alıştırdı. Kuş bahan bi daha gelmedi. Allah vekil çohpahalitaklacibikuşti. ‘’ Komiser.’’ Şimdi boş ver olayı anlatmayı seni dinlemiştik. Peki, bu suç için senin kolunu kesseler kabul edermisin’’ Kuşbaz Salo kızmıştı;  ‘’Niye kolımikesisiz. burasiArabistanmi’’ Komiser demokrasi dersini çok canlı örneklerle veriyordu. Sarı Pişoya döndü.’’ Sen ne diyorsun şeriata göre kolu kesilsin mi’’ Sarı Pişonun dokuz yaşındaki karahübür kadar aklı ikilemde kalmıştı. Demokrasiye inanmış bu ruh haliyle aklına ilk geleni söyledi;  ‘’Kuşi çalınan amiceyede sorsaydık’’  şivesi tam anlaşılmadığından komiserin yanındaki Antepli genç polise; ‘’ ne diyor bu’’  Genç polis gülerek; ‘’Komiserim Müştekiye de sorulup görüşünü almamız lazım diyor’’ Manisalı polis, ‘’Bence genelde halkın fikrini almak lazım demek istiyor.’’ diye lafa karışınca, Komiser; ‘’Sen sus Ahmet ‘’dedi ona ters ters baktı.

Komiser, davacı olan bakkal Kasıma döndü; ’’ sen ne diyorsun ‘’ Kasım sinirliydi; ‘’Siz bahan bisator verin, bu kaveşeninyalnız kolini degel, buni kuşbaşı yaparam.’’ dedi. Saloalltta kalmadı; ‘’Ula kahpe ogli, ben bi ayda çıharam senin ciğerin çıharıram şişe dizerem, araya kuyrugyağıkoyaram, ataşın üzerine ataram.’’  komiser bağırdı. ‘’Susun, ulan’’ İş kötüye gidiyordu. Zonguldaklı Komiser, küçücük çocuğa ders vermek isterken işler Arapsaçına dönmüştü. Tekrar Sarı Pişo’ya döndü demekki şeriat iyi bir “şey değil, mahkemelerin kararına saygı duymak lazım. Sarıpişo’da bir cevap vermek gerektiğini hissetti; ’’Babamın ortağı BedrosAmicedeyiki, Hem nalına hem mıhına vurmah lazım. Herkese söz vermah lazım diyi’’ Manisalı polis tekrar lafa karıştı. ‘’Efendim efkârı umumiyetin. (kamuoyunun)  tümünün fikrini almak gerekir diye ima ediyor.’’  Komiser iyice kızmıştı; ‘’Ahmet bu ufaklığın konuştuklarını hükümet beyanı gibi resmi açıklamaya çevirip tercüme etme şimdi sana dalacağım.’’ Komiser Sarı Pişo’yu ikna edemeyince önceleri iyi davranmasına rağmen,  eski sakin halinin yerine üst üste sigaralar yakıp burnundan soluyordu. Gece yarısı demokrasi dersi hüsranla bitmişti. Komiser son noktayı koydu; ‘’Ufacık bir boyu var, türlü türlü huyu var. Zaten bir insanın poposu yere yakınsa ondan korkacaksın. Bu velet’ten korkmaya başladım. Yüksek mektep bitirse bu kesin anarşist olacak’’ Bekçiyi çağırdı; ‘’Bu çocuk evini biliyormuş götürüp ikametine teslim et. Aile efradına da bilgi ver. Söz konusu şahsın Tarikat üyeliğinden gözaltına alındığını söyle’’ Sarıpişo karakoldan ayrılırken hala nezarethaneden Salo’nun  sesi geliyordu; ‘’Ne ceza verseniz umurunda değil, Elli elli yüz biz Diyarbekirliyiz, kelepçe kol sahatımız, hapishana evimiz’’

’’