Evlilik bir hayatı paylaşmak, can yoldaşı olmak ve birbirini anlamaktır. Özünde merhamet barındıran her insan, evliliğiyle ilgili doğru olanı yapmayı seçer.

Tarafların birbirlerine olan ve yerine getirilmesi gerekli olan yükümlülükleri vardır. Her bireyin kanun ve toplum önünde ayrı ayrı haklarının olduğunu düşünürsek, bu haklara saygının gereğini yerine getirmemiz gerekir. Eşlerin evine ve eşine karşı olan sorumluluklarını yükümlülük olarak görebiliriz. Erkek ve kadın tarafı olarak ayrılan, ama temelde ortak paydada toplanan bir paylaşımdan bahsetmemiz yanlış olmaz. 

İlişki kurmak, karşımızdaki kişi ile pek çok şeyi paylaşmak demektir. Bu paylaşımın temelinde sevgi vardır. Sevgi ilişkinin sorumluluğunu alma arzusunu doğurur, doğurmalıdır. Genel olarak sorulduğunda çiftler bunu onaylar fakat ilişki içerisinde bireylere yetersiz gelen ve karşılıklı suçlamaların tartışmaların çıktığı durumlar oluşur. Öyle ki sorumluluk konusu, çift terapilerinde çoğunlukla üzerinde durulması gereken konulardan biri olarak çıkıyor karşımıza.

Sorumsuzluk durumu evliliklerde ve duygusal ilişkilerde  farklı şekillerde ortaya çıksa da ortak bir duygu yaratır, DEĞERSİZLİK. İlişkide sorumluluk almak istemeyen birisi size değersiz hissettirir. Sizi dinlemez, sorumluluk almaz ve sanki ciddiye alınmadığınızı düşünürsünüz. Sizinle öylesine birlikteymiş gibi hissettirir. Bu değersizlik duygusu da bireyler arası çatışmalara sebep olur.
Evlilik hayatı paylaşmaktır.

Evlilik öncesinde hiçbir sorumluluk almayan kişinin bunu evlendikten sonra da sürdürmesi sonucu önemli sorunlar ortaya çıkıyor, kimi zaman da her iki taraf pasif agresyon ve ego savaşları yüzünden sorumluluklarını yerine getirmemekteler.

Evlilik birlikte bir hayatı paylaşmaktır, "Bu paylaşım sadece aynı evi paylaşmak ya da fiziksel bir paylaşım olmayıp, güven duygusu temelinde karşılıklı saygı ve sevgiyi de kapsar. Evlilik iki farklı bireyin biz olabilmesidir. Biz olabilmenin temel şartı da eşine değer verdiğini hissettirmektir.

Evlilik bu temeller üzerinde kurulduktan sonra, evliliğin sürdürülebilmesi için de uğraş ve mücadele gerekiyor, bu da ancak eşlerin sorumluluk almaları ve bu sorumluluklarını yerine getirmesi ile mümkün.
Evlilik terapilerinde eşlerin yeterince sorumluluk almadığını duyuyoruz: 

Birkaç önek verirsek;

Ben çalışıyorum, eşim ev hanımı. Eve geliyorum. Yemek yok, temizlik yok, çamaşırlar birikmiş. Bütün gün kendi ailesinin yanında. Evimde eşimle yemek yiyemeyeceksem, aile hayatı yaşayamayacaksam ben niye evlendim. 
Ben evde çocuklarıma bakıyorum. Ev işlerini yapıyorum. Eşimin işi akşam saat 18.00 de bitiyor ama eve gelişi gece saat 23.00 buluyor. Çocuklar babalarını göremeden uyuyup kalıyor. Sorunca da ‘Arkadaşlarımla buluştuk, eski arkadaşlarım ile buluşamayacak mıyım?’ diye bana kızıyor. 

Eşim işten geliyor. Ne benimle ne çocuklarla ilgileniyor. ‘Yorgunum, benimle konuşmayın’ diyor, çocuklar babaları ile vakit geçirmek istiyor, eşim işim var deyip saatlerce cep telefonu ile uğraşıyor. 

Kocam evde hiçbir sorumluluk almaz. Musluk arıza yapsa, ampul patlasa ilgilenmez. Tatil için otel rezervasyonlarından çocukların okul toplantılarına kadar ben ilgilenirim… ve daha bir çok örnek verilebilir.

Evliliklerde eğer yeterli sorumluluk almayan taraf varsa bu durumun alt nedeni,  kişiye ilk çocukluk döneminden itibaren evlendiği güne kadar hiçbir sorumluluk verilmemiş olmasıdır. Tüm ihtiyaçlarını ailesinin karşıladığı birey, evlendiğinde de eşinden ailesi gibi davranmasını bekler. Yani her şeyi eşinden bekler. Eşinin zorlamalarıyla sorumluluk almaya başlasa da burada sağlıklı bir evlilik sürdürmek çok zorlaşıyor. Bu durumda eşi ya bu durumu kabullenecek ya da boşanmaya giden bir süreç  yaşanacak.

Böyle sorunların yaşandığı evlilik terapilerinde de sorumluluk alma yönünde bilgilendirmeler, yönlendirmeler, ödevler ve bunların takibi yapılarak değişim gerçekleştirmeye çalışılır, eğer sorumluluk almayan birey bu konuda direnç göstermeyip değişim konusunda istekli olursa evlilik ilişkisinde çok güzel ilerlemeler sağlanabilir.

Sorumluluk almama konusunda diğer bir nedenin ise evlilikte yaşanılan birçok sorunlar nedeniyle taraflardan bir tanesinin ya da her ikisinin de daha önce aldığı sorumlulukları almamaya başlamasıdır. 
"Burada pasif agresyondan bahsedebiliriz. Karşı tarafa açıkça tavır koyulmaya başlanmıştır. Ego savaşları, haklı çıkma çabası, eşinin hassas olduğu konuların özellikle üzerine giderek üzmeye, yıpratmaya çalışmak, cinselliği cezalandırma aracı olarak kullanmaya çalışmak, daha önce evde yaptığı yemek, çamaşır ütü gibi işleri yapmamaya başlamak, eve geç gelmeler ya da gelmemeler, evdeyken haftalarca hiç konuşmama, maddi kısıtlamalar, ailesi ile iletişimi kesme… Bu örnekleri çoğaltabiliriz."

Sorunların çözümü için her iki tarafın da adım atması gerekiyor. "Bardak dolmuş ve taşmaya başlamış. Bir taraftan güncel sorunları çözmeye çalışırken diğer taraftan bardağın taşmasına neden olan, geçmişten gelen nedenleri de ortaya çıkartıp çözmek gerekir ki bardak bir daha taşmasın. Çözüm kısmında ve  eşlerin evliliği sürdürme kısmında aynı düşüncede olmaları ve sorunların çözümü için kendi üzerlerine düşen sorumlulukları alıp bu konuda adımlar atmaları önemli. Evlilik terapisine geldiklerinde dışarıdan bakıldığında düzelmez, bitti gibi görünen evliliklerin sağlıklı bir şekilde sürmeye devam edebildiğine  defalarca tanık olabiliyoruz."

Sorumluluğu sahiplenmek yenilen yemeğin hesabını ödemeye benzer. Çünkü olaylar kişinin başına gelmez, kötü şeyler hep kişiyi bulmaz, kötü şeylere yol açan seçimleri kişi kendisi yapar. Hiç seçim yapmamak, beklemek, olayları akışına bırakmak bile seçimdir, seçim yapmamayı seçmektir. Sonuç olarak sorumluluğu kabul etmeden kişi kendini geliştirip ileri gidemez, kendini iyi edemez, kendi varoluşunu yaşayamaz. Kişinin kabul ettiği sorumluluk derecesinde hayatının üzerinde kontrolü vardır.

Çiftler değerli olma, kendini güvende hissetme, paylaşma ve sorumluluk duygusu gibi, evlilikteki temel ihtiyaçların farkına varmalıdır. Çünkü evlilik sadece aynı ortamı değil, aynı duyguları da paylaşmaktır. Evlilikte fiziksel olduğu gibi psikolojik beraberlik de, fiziksel iletişim gibi psikolojik iletişim de vardır. Mesela, Don Quijote (Kişot) ile Sancho Panza (Sanço), bütün dünyayı birlikte dolaştıkları ve fiziksel olarak çok yakın oldukları halde, ruhsal olarak birbirlerinden çok uzaktırlar. Birinin zevk, hayal ve düşünceleri başka, diğerininki başkadır. 

Evliliği evlilik yapan da fiziksel olandan çok, psikolojik beraberliktir. Psikolojik beraberlik, kişilerin birbirine değil, aynı noktaya ve aynı hedefe bakması demektir. Eşlere bu bilinç yerleşirse, evlilik kaliteli ve uzun ömürlü olabilir.

Sonuç olarak; çiftlerin birbirine karşı açık olması önemlidir. İlişki sadakat, verilen sözlerin yerine getirilmesi, dürüstlük ve sorumluluk bilinci üzerine kurulmalıdır. Çiftler duygularını ve düşüncelerini açıkça ifade edebilmeli, birbirini dinlemeli ve birbirlerini anlamaya çalışmalıdır.