Dilan sinemasında 30 yıl boyunca kapıda bilet kesen Babamın arkadaşi Demirbaş abe, Beni görünce dönüp şöyle bir afişlere bakardı. Erotik tarzında bir film varsa bana ‘’Qebrag bugün olmaz haftaya aile filmi var, o zaman girersen’’ derdi. Henüz küçük olduğumdan demirbaş abe sansüründen geçmeden  içeriye giremezdim. 1950 yılında inşa edilen Diyarbekir Dağkapı da  Balkanların en büyük sinema salonu olma özelliği taşıyan Dilan Sineması mimar Harutyan Sarafyan inşa edilirken tasarımında 1930’li yılların İtalya'sındaki opera binalarından esinlenilmişti. Üç katlı sinema salonu 2000 koltuk ve 70 ayrı balkonu vardı.  1970 li yıllarda Dilan sinemasında bayram nedeniyle tek bilete 3 film birden oynuyordu. ‘’Çirkin Kral Affetmez’’ filmi başlayıp perdede Yusuf Dağcı yani Yılmaz Güney görününce Dilan sinemasında alkış tufanı koptu. Yılmaz Güney silahından bir mermi çıkardı. "Seni kirli bir ipte boğulurken görmek gücüme gider,  çünkü bu mermide adın yazılı bunu sana hediye edeceğim. ama zamanı var, önce seni kurtarmalıyım" dedi. Yılo! Önce düşmanını  bir beladan kurtarıp sonra öldürecek kadar merhametliydi!.

            İkinci film Bruce lee karate filmiydi, konu çok anlamlıydı kahramanımızın babası öldürüldü. Bruc abemiz boş durmadı. Yaklaşık 45 dakikada yüz kişiyi karateyle, bir kısmını da zincirli demir çubuklarla öldürdü. Çok beklediğimiz halde sevdiği kızı öpmeden film bitti. Ara verildiğinde filmin motivasyonuyla en yakın arkadaşımızı öldürebilecek kıvama gelmiştik.

            Üçüncü film. Türkiye'de Klink diye tanınan serinin bir filmiydi.. ''Soy ve Öldür''  Baş rollerde Yıldırım Gencer (Klink) ve Suzan Avcı (Suzy) vardı. Türkiye'deki füze planlarını çalmak için İstanbul gelen ajanlarıyla kahraman! Üzerine iskelet resmi olan tayta benzer bir giysi ve başını örten kuru kafa görünümü  ile korkmamak elde değildi. Klink'te bir ajanın yerine geçip mafyanın arasına sızıyor, füze planlarını onlardan çalmaya çalışıyordu. 1970 li yılların yaşam gerçeklerinden kopuk yapay killing filmi izlemek bana zulüm gibi gelmişti. tek eğlenceli yanı  metrekare başına bir bikinili güzel kız düşüyordu. Erotik denilmese de iç çamaşırlarını arayan kadınların nedense alt çekmecelerinde sütyenini arayıp, giyinmesi sur içinde henüz bir kızın bile elini tutmamış masum gençlerin dikkatini çekmişti.  Killing yani Yıldırım Gencer güzel ablalarla önce öpüşüp koklaşıyordu. Klink felsefesi filmine uygun olarak filmin  adı da zaten "soy ve öldür'' idi. Önce seviyor! Sonra tokadı vururken de yüzüğündeki klink armasının birbirinden güzel bikinili ablaların yüzüne çıkmasına da dikkat ediyordu. Çütkafa Cevdo dayanamadı Dilan sinemasının loş ışıklarında yorumu yaptı . ''Yav bu güzel kızları niye öldüri daha işe yarardı.  Bizim elimize geçmi bu kevaşe Zaloğlu Rüstem gibi hepsini sıradan geçiri.’’

             Filmin en heyecanlı yerinde ensemde bir acı hissettim. Hırsla döndüm, yaşıtım üç çocuk Dardağan minik minik toplardan oluşan çekirdekli meyve ağacının meyvesini afiyetle yiyorlar, çekirdeğini de ağızlarındaki kamışla hızla üfleyerek bana fırlatıyorlardı.

Ben birkaç sıra gerideki çocukların yanına gittim. ''Ula bahan niye Dardağan atisız'' dedim. Hançepekli çocuklardan biri ‘’Önce sen dogri konuş onun adı Dardağan degil   adı Kürtçe Dara Tihokê bilmisen öğren’’ dediler Bende kaşmerler inşallah cigeriz tahtalarda dograna, ''Peki niye bahan kamışla dardagan attız, belazi arisiz.''deyince. Hançepekli çocukların ''xweşka ten.....'' (Kızkardeşini ......) ile başlayıp, sülale ile biten çocuk ağzı küfürleri karşılıklı söylenince kavga kaçınılmaz olmuştu. Üçüne de tekme tokat giriştim. Fakat onlarla baş etmem çok güçtü.  Annem çok titiz olduğundan elmaları yıkamadan bana vermezdi, hele mehle fırınından gelen ekmeği elimi yıkamamışsam,  bana vermezdi. Temizlik nedir bilmeyen köylü çocukları yere düşen çamura bulaşmış elmaları, odun kömürü tozlarına bulaşmış Nanê Tenûrê yani tandır ekmegini çekinmeden yedikleri için nedense bağışıklık sistemleri Hevseldeki Êlûce (erik) ağaçları kadar güçlüydü. iri kıyım üç çocuk bana saldırdı.

 Sinemanın loş ışıkları altında film oynamaya devam ediyordu. Killing filminde öldürdügü kadının çığlıgına Çütkafa Cevdo’nun bağırışı karıştı. ‘’Ula Alipaşa mehle’liler nerdesiz, bizim Sarıpişo dayah yeyi’’ Bir anda örgütlenip, üç saniye içinde hücuma geçip, beş dakikada insanları hastanelik etme yeteneğinde olan Alipaşa mehleliler ekibi kırmızı alarm durumuna geçti. Guri keçel Alo, Çütkafa Cevdo, Yanpiri Neco, Kuşbaz Garbis, Şaşo Hımpo yetiştiler. bir Alipaşa mehleli haksız da olsa sahip çıkma geleneği bir kez daha yaşanıyordu. Kavgalarda çok tecrübeli “Alipaşa mehleliler ekibi ” saldırıya geçince Hançepek çocukları Kürtçe imdat çığlığı ’’havar havar’’ diye bağırmaya başladılar. Sinemanın ışıkları yandı herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Mecburi beş dakika ara verildi Hançepek çocukları eski adı Tîlalo olan Karaçalı köyünden akrabaları ile topluca geldiklerinden onların köyünden yirmili yaşlarındaki gençlerin bir kısmı da oradaydı. O yılların Ortadogunun en büyük sineması olan Dilan sinemada  tarihi bir gün yaşıyordu. Her gün ufak tefek kavgaların yaşandığı Dilan sineması yıllardır özlenen sinema afişlerinde her zaman ''pek yakında'' diye yazan, büyük kavgaya nihayet kavuşmuştu. Değil fındık kabuğunu, daha ufak olan dardağanı doldurmayacak bir mesele yüzünden kafa gözler yarılıyordu.

 Sinemanın antre bölümünde siyah beyaz Ayhan Işık, Filiz Akın, Cüneyt Arkın, Vahi Öz ve Nubar Terziyan’ın  büyük boy  portrelerinin altında arbede devam ediyordu insanlar dörde ayrılmıştı. Büyük bir zevkle duvar diplerinde kabak çekirdegi çitleyip kavgayı seyredenler. Birbirleri kavga eden Çoğunluğun Tîlalo köyünden Hançepekliler ve Alipaşa mehleliler. dördüncü gurup da  onları ayırmaya çalışan dört teşrifatçı, üç gazozcu ve onlara komuta eden *Demirbaş abeye sinema sahibi Nejat Dilan bey orta balkondan talimat veriyordu. Demirbaş abenin adını kimse bilmezdi. Sinema sahibi Nejat Dilan’ın en güvendiği adam olduğundan birinci yetkili oydu. Yaklaşık otuz yıl süre ile Dilan sinemasının önünden ayrılmadığı gibi yemeğini de orada yediğinden, Dilan sinemasının demirbaş envanterinde yangında ilk kurtarılacak listesinin başında olduğundan Diyarbekir halkının sevdiği bir insandı.

Sayıları yirmi kadar olan Tîlalo köylüleri. camuşlarını gütmek için yanlarından hiç ayırmadıkları ucu topuzlu sopa olan şeklinde kalın cennehlerle saldırdılar. Alipaşa mehleliler de elinde cephane olarak sadece Anzelede Ünal gazozlarının sahibi Çermikli Ömer Ünal’ın izni olmadan aldıkları meyvali ünal gazozları vardı. Şişeleri kavga için koltuk kenarlarına yarısını kırıp ucu sivri hale getirdiler,  diger yarısını hançepeklilerin kafasında kırdılar. Guri keçel Alo durumun kötüye doğru gittiğini görünce başka Alipaşalı yohmi diye bağırdı. Bu sırada orta kattaki localarda cep votkası karıştırdıkları ''takviyeli!'' Ünal gazozundan birkaç şişeyi deviren bir gurup vardı. O ana kadar filmi vazgeçilmez mezeleri kırık leblebiyle içleri kavrulmuş  ve  alkolden demlenen gözleri küçülmüş suratları ağızları büzülmüş, dalaşacakları  insan  ariyorlardı.  Kalaycı Veysi Oku, Tatlıcı Faysal ve Komisyoncu Reco’ya gün doğmuştu. Kavgayı önce seyretmişler tarafların kim olduklarını bilmediklerinden seyirci kalmışlardı. ‘’Başka Alipaşalı yohmi’’sesini duyan seferberlik görev emri almış yaklaşık on kişiyle hızla merdivenlerden salon kısmına inip kavgaya müdahil oldular. Alipaşa mehleliler maçın onikinci dakikasında değişik pozisyonlar bulup kontur atakla bir ara galip gelir gibi olsalar da, seyircinin sahaya ineceğini hiç tahmin etmiyorlardı. Kâbî şimdiki Bağıvar köyünün ahalisi geçmiş yıllarda Tîlalo köyüne gelin verdiklerinden nede olsa akrabalarıydı, damat tarafını yalnız bırakamazlardı. Kâbî’liler askeri anlamda yedekte bekletilen birlik gibi“ ihtiyat kıtası” olarak sayıları  onbeşte olsa kavganın gidişatını değiştirdiler. Tîlalo köylüleri akrabaları Kâbî’’lilerin ittifakından oluşmuş gurup Alipaşa mehlelileri eşekler sudan, yani on gözlü köprüden gelinceye kadar dayak attılar. Benim kafamda iki yerden kırılmış, Fenerbahçeye ve sarı lacivert renklere gönül verdiğim halde, Galatasaraylı arkadaşlarım bedduası tutmuş sarı saçlarıma kan bulaşınca sarı kırmızı kafayla dayak yemeye devam ediyordum.  Kavga bitip Alipaşa mehleliler yerlere serilince Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin destanına benzer bir olay yaşandı. Yenenler yenilenlerin ak libasların da  yani beyaz gömleklerinde sopalarının kanını sildiler.

Tîlalo köylüleri  Zeki Müren hayranı olmadıklarından onun şarkılarını da bilmiyorlardı. Bu yüzden kibar davranmayıp, Alipaşa mehlelilere bir veda busesi  bile vermeden gittiler.

 Kavgadan pestilleri çıhmış çıkmış, Alipaşa mehlelileri bir sürpriz daha bekliyordu Demirbaş abenin yandaki pavyonlar sokağından yardımcı kuvvetler getireceğini tahmin etmiyorlardı. ‘’Çabuk gelin sinemada gene eli maşalı Alipaşalılar olay çıhardi ayıramadık’’ diye haber göndermişti. yardımcı kuvvet olarak çağırdığı Renk Pavyon’un kavgada doktora tezi vermiş profesyonel fedaileri  geldiler. Son haftalarda pavyona gelen belalı müşterileri hesaba itiraz etmediğinden günleri tek düze ve can sıkıntısıyla geçiyordu. Başıboş oturmaktan canları çok sıkıldığından avuçları kaşınıyordu. Nihayet kaşıyacak kişileri buldukları için çok sevinçli! idiler. Tilalo köylüleri terki diyar ettiklerinden, elde olanla yetindiler Alipaşa mehlelileri her zaman tanışıklıklardan gerekli misafirperverliği gösterdiler. Kendi deyimleriyle bir hicaz fasılı daha geçmeleri gerekiyordu. yüzleri kan revan içinde olan Alipaşa mehlelilere ‘’oğlim hepizi boyamışlar, biz de size bi cila atalım’’.dediler. ‘’Ula sizi bize sayıyla mı verdiler, her zaman bela arisiz’’ diye bir güzel girişip, önce fırçalarını attılar sonra cilaları attılar.

 Dilan sinemasının altındaki sıra sıra dükkanlardan Paris pantoloncusu Süryani Terzi hınne (hanna) yanındaki plakçıya Dilan sinemasından çıkan ‘’Gazi’’Alipaşa mehlilere  günün anlam ve önemine uygun bir plak koymasını istedi.  Sinemanın Merdivenlerinde serilmiş Çütkafa Cevdo duyduğu müzik sesiyle irkildi. Sanki yerlerde sürünen Alipaşa mehlelilere için çalıyordu.

“Ne sevenim var ne soranım var,

Öyle yalnızım ki,

Çilesiz günüm yok dert ararsan çok,

Öyle dertliyim ki,

Bana kaderimin bir oyunu mu bu,

Aldı sevdiğimi verdi verdi zulumü”

 Kuşbaz Garbis ‘’Plakçı mahsusmu bu şarkiyi çali’’ dedi.  Guri keçel Alo’da ‘’yoh ula bu sanatçi yengi çıhmış ismi Orhan Gencebay hep bele acıklı şeyler söli dedi. Tatlıcı Faysal ula bırahın plaği kim çali belediye oraya gidip bakalım Sıhhat Eczahanasi Eczacı Zeyyat Münir Cizreli Abe açıhmi. Artık Dağkapı da nöbetçi eczane arayıp tentürdiyot sargı bezi makyajı yapmanın tam mevsimiydi.

Arif Özavcı www.cermikgazetesi.com