Diyarbakır halkı başta olmak üzere Tüm İslam aleminin Ramazanını kutluyor ve bu mübarek ayın sağlık hoşgörü, barış ve huzur getirmesini diliyorum.

50 yaş ve üzeri her vatandaşa sorduğumuz da “nerde o eski ramazanlar“ diye eski Ramazan aylarına atıfta bulunurlar. Bundan hareketle ben de idrak ettiğimiz bu Ramazan Ayında, bu günkü yazımda, Diyarbakır’da geçmişte yapılan Ramazan geleneklerini anlatmaya çalıştım.  
 
Güzel Diyarbakır’ımızın gelenek ve görenekleri arasında elbette ki ramazanlar da vardır ve önemli yere sahipti. Diyarbakır'da geçmiş zamanlarda ramazan ayında neler yapılırdı, ne yemekler yapılırdı, ne tür eğlenceler yapılırdı. Onlardan söz etmek istiyorum. 

Diyarbakır’da Ramazan ayı gelmeden önce yapılan bazı hazırlıklar olurdu. Bu hazırlıklar bayram hazırlıklarında olduğu gibi Ramazan’ı karşılama hazırlıkları da o derece önemsenirdi. Ramazan Diyarbakırlılar için bedenen, ruhen temizliği  ifade ederdi. Bunun dışında evlerde de temizlik başlardı, her taraf pırıl, pırıl tertemiz yapılırdı. Çünkü Ramazan’da iftara gelip orucunu açacak misafirler olacaktı ve bu misafirler temiz odalarda veya avlularda ağırlanmalıydı. Onun için herkes evini, avlusunu, sokağını, kapısının önünü temizlerdi. 

Ayrıca Ramazan’da iftar ve sahur gibi beslenmeyi ifade eden vakitler için, herkes kendi imkânı nispetinde çarşı pazara çıkar ve alış verişini yapardı. Önceden başlayan bu hazırlıklar ile birlikte Ramazan’a böylece girilmiş olurdu. 

Ramazan ayı başladı mı Diyarbakır’da sosyal hayat da değişirdi. Toplum arasındaki ilişkilerde belirgin bir değişim olurdu. Çarşıdaki lokantalar, kahvehanelerin çoğu kapanırdı. İftara yakın saatlerde açılırdı. Oruç tutmayan Müslüman veya diğer dinlere mensup kişiler kesinlikle açık yerlerde bir şey yemez ve içmezlerdi. 

ÇOCUKLAR SIRTLARDA GEZDİRİLİRDİ

Kapıya gelen kişi kesinlikle boş çevrilmezdi. Eğer varsa gelenin elindeki kaba yemek doldurulurdu. İftar saatinde gelmiş ise eve alınır yemek yedirilirdi. Evin büyükleri iftara yakın saatlerde kapıya çıkar evine iftara geç kalan sokaktan geçen kim varsa tanıdık olsun veya olmasın iftara davet ederlerdi, 

Mahallede ilk defa oruç tutan çocukları mahalle kadınları sırtlarına alıp gezdirmeyi sevap sayarlardı, hatta çocuğu olmayan kadınların böylece çocuk sahibi olacaklarına inanılırdı. İlk defa oruç tutan bu çocuklara mahalle halkı çeşitli hediyeler getirir veya para verirlerdi. 

RAMAZAN TOPU ATILIRDI

Eski dönemlerde Diyarbakır’daki camilerde hoparlörler yoktu. Normal günlerde olduğu gibi Ramazan Aylarında da Müezzinler iftar saatinden en az yarım saat önce minarenin merdivenlerinden basamak basamak geçerek minareye çıkar, orada nefes alır iftar saatini beklerdi. İftar saati geldiğinde ezan okurlardı. Ezan okuyanlar genelde sesi yüksek ve güzel olan insanlardan oluşurdu.
 
12-15 yaşındaki çocuklar tek katlı Diyarbakır evlerinin damına çıkarılır, ezan okuyan müezzinin sesini duyunca evdeki ahaliye haber verirdi. Ayrıca iftar saatinin geldiği minarelerdeki lambaların yanmasından da beli olurdu ve bu lambaların yanması dört gözle beklenirdi. 

Bunun dışında Diyarbakır kent merkezinde halka iftar ve sahur vaktinin geldiğini duyurmak için Ramazan ayı boyunca her akşam iftar ve sahur vaktinde top atışı yapılırdı. Buna da ramazan topu denirdi. 

Bu toplardan biri kentin kuzey doğusunda bulunan İçkale deki Viran Tepede, diğeri de kentin Güney Batısında Alipaşa Mahallesine yakın olan Evlibeden Burcu ile Yedikardeş Burcunun arasındaki surda konuşlandırılmıştı. Bu yerlerden atılıyordu.  
Ramazan Topunun sesi uzak semtlerde hatta yakın köylerden dahi duyulurdu. Aynı şekilde sahur başlangıcı ve bitiminde de top atışı yapılırdı. 

iftara yakın saatlerde damlarda ezanın okunmasını ve top atışını bekleyen çocuklar top attığı zaman hep bir ağızdan “top attıııııı!” diye bağırır ve koşa koşa damlardan aşağı inip iftar sofrasına otururlardı. 

BUZDOLAPLARI YOKTU

Yaz mevsimine rastlayan Ramazan ayında buzdolaplarının gelişmediği dönemlerde kent merkezinde bulunan buz fabrikalarında üretilen kalıp, kalıp buzlar ve kar kuyularından çıkarılan kalıp kalıp karlar kentin birçok noktalarında kilo ile satılırdı. 

Yoğurt pazarı, Ulu Cami kapısı, Balıkçılarbaşı köşelerinde meyan şerbeti satan ünlü şerbetçiler vardı. Bu şerbetçilerin önünde kuyruklar oluşurdu. Akşam saatlerinde bazı hayır sahibi kişiler meyan şerbetini satın alarak sebil diye halka ücretsiz dağıtırlardı. 

Ramazan’ın başlamasıyla artık gündüzden iftar için yemekler pişirilmeye başlanırdı. Akşama doğru her evden yemek kokuları sokaklara dağılırdı. İftar mutfağı ise insanların ekonomik durumları ve yörede yetişen tarım ürünlerine göre şekillenirdi. 

İlde kırmızı et tüketimi, özellikle de yapılan sulu yemeklerin içinde oldukça fazla olmaktaydı. Diyarbakır'da yazın taze sebzelerden yapılan yemekler, kış mevsimine rastlayan Ramazan Ayında ise yazdan hazırlanan kurutmalardan yemekler yapılırdı.

İftar saatinde avlunun dış kapısı kesinlikle açık bırakılırdı. Olur ya iftar vakti sokaktan bir oruçlu geçer de kapıyı açık bulup gelir iftar eder. Bu sebeple  iftar saatinde evin sokak kapıları her daim açık olurdu. Bununla birlikte evin erkeğinin akşam eve gelirken beraberinde yoksul, evi barkı olmayan, iftarını açamayacak durumda olan, kimsesiz bir çaresizi beraberinde eve getirdiği de çok görülürdü.
Devam Edecek