İsrail Filistin savaşında Gazze şeridinde saldırılarda hayatını kaybedenlerin can kaybı 37 bin 658'e çıktığını haber ajansları yazıyor. Son haberlerde İsrail ordusunun Gazze'nin çeşitli bölgelerinde "katliam" gerçekleştirdiği, söz konusu saldırılarda 32 Filistinlinin daha yaşamını yitirdiği, 139 Filistinlinin yaralandığı belirtildi. Açıklamada ayrıca hâlâ enkaz altında ve yol kenarlarında cesetlerin bulunduğu ancak İsrail'in engellemeleri nedeniyle sağlık ekipleri ile sivil savunma görevlilerinin cenazelere ulaşamadığı yinelendi. Bir olaya Amerika taraf olunca siyasi yaptırım gücü az olan devletlerin yaptırım gücü sınırlı oluyor. Genelde “Dur bakalım sonuç ne olacak” konumunda bekleyip kabak çekirdeği çitleyip seyirci olmaları acınası bir durum.
“Üçüncü dünya savaşı çıkarsa buradan çıkar.” Yorum yapan çok sayıda siyasal analistler var. Ortadogu coğrafyası doğası sürekli değişen sosyal ve siyasal olayı bir arada görüp, değişimin nereye doğru olduğunu anlamak çok güç. Yaşadığımız ülkede bu değişimin neye yol açacağını tahmin etmeniz biraz zor. TV de bu konuda yorum yapanların çoğunu ciddiye almıyorum. Bölgedeki gelişmeleri gerçekçi bir analizle değil, Herhangi bir siyasi partinin menfaatine göre şekillendirip halka yanlış bilgi verenleri duyduğum nefreti anlatırsam bir sürü tazminatla karşı karşıya gelirim. Mütevazı emekli maaşımla bunu ödemem imkânsız.
Sizlere tavsiyem bu tür konulara ilgi duyarsanız çağımız bilişim çağı. Benim gibi yapınız. Google translate tercüme konusunda daha da iyi oldu. Tabi anında sesli olarak çeviren uygulamalarda var. Dünya medyasını en azından haftalık olarak önemli gazetelerin önemli yazarların dış politika yazılarını okuyunuz. İtalya Corriere Della Sera, Alman Frankfurter Allgemeine, Fransız Le Monde, İngiliz Daily Mail. ABD New York Times. Tabi ki bazı yazarlar yaşadıkları ülkelerin menfaatini korumak için yanlı yazılar da kaleme alıyor olabilirler. Sizin yapacağınız bir word sayfasına tercümeleri kopyeleyip çeşitli dış politika yazarlarını kendi bakış açınızdan değerlendirmenizi yapmanız daha mantıklı olacaktır. En azından farklı görüşleri karşılaştırmanız size bir fikir verecektir.
Görselde Osmanlı imparatorluğu döneminde ajanlar ne kadar tarihi eserler varsa kaçırılmış. Diyarbakır dan götürülen Hurriler dönemine ait yazıt tableti ve taş aslan heykeli Fransa Paris Louvre müzede sergileniyor. Gertrude Bell Osmanlı'nın Çöküşünü Hızlandıran İngiliz Kadın Ajan.
Kutsal kitabı olan dinler olmadan önce, Ortadoğu da her şey Sümer mitolojisi ile başladı. Bir tarih hocasının tavsiyesiyle O mitolojiyi okudum. Müslüman, Hıristiyan veya başka dinden olmanız fark etmez Sümerler'in yıkılışlarına kadarki dönemde din ve bilimle ilgili kültürünü okuduğunuzda kafanız karışabilir. Benim gibi hafif şizofrenik belirtiler göstermeniz olası. Sümerlerin bir çok tanrı ve tanrıçaları vardır ve onlar Sümer mitolojisini oluşturur. Bu tanrılar ve tanrıçalar Yaradılış Destanı, Tufan hikâyesi gibi edebî eserlerde açıkça belirtilmektedir.
Sümerler Mezopotamya panteonunu tanrılarını ilk kez yaratan toplumdur. Tahmin edeceğiniz gibi Romalıların bütün tanrılarına ayırdıkları en büyük tapınaklarına panteon adı verilirdi. Sümer inanışında her eylem için bir tanrı vardı. Bundan dolayı binlerce tanrıları bulunmaktaydı. Ancak bu tanrıların piramit şeklinde hiyerarşik bir yapı içerisinde yer aldıkları da varsayılır. En başta Kral tanrı Enlil, O'nun yanında başvezir olarak Enki tanrısı vardı.
Güneş tanrısı Utu her şeyi gören, adaleti sağlayan, insanlara yardım ederdi. Bilgelik ve su tanrısı Enki insanların ve sihirbazların koruyucusudur. Venüs yıldızını simgeleyen tanrıça İnanna romantik âşıkların ve savaşçıların koruyucusudur.
Ortadoğu bana göre Dünyanın kara deliği. Başta kutsal dinlerin hariç Müslümanların peygamberi Hz. Muhammed, Hz. İsa, Hz İbrahim önceki dönemi söylüyorum. Kutsal dinlere saygım sonsuz. Lütfen yanlış anlamayınız. Sümer mitolojisinden etkilenen şizofreniyi kronik safhada yaşayanların peygamberlik iddiasıyla çıktığı ve şanslı olanlarının da kendini kabul ettirdiği coğrafyada kimbilir tarih boyunca kim kaç kişinin canına mal olmuştur. Bu saplantılar, insanları kaç yüzyıl bilim ve teknolojiden geride bırakmıştır bilemiyorum. Günümüzdeki sahte Mehdileri, sahte din tüccarlarına hala inananlar var. Sosyal medyada elinde tüfekle gezen sahte mehdileri de gördük. Ortadoğulular da kendi yarattıkları cehennemde debelenip durdular tarih boyunca.
Ortadoğu tarihi boyunca Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Yahudilik açısından da kutsal sayılan yerlerin olduğu coğrafyada ayrıca petrol gibi birçok yeraltı zenginliği bulunur. bu nedenlerden dolayı tarih boyunca hep savaşlara sahne olmuştur. Birinci Dünya savaşı sırasında Fransız ve İngiliz askerlerinin doluştuğu günlerde Ürdünlü bir gazeteci, Osmanlının çekilmesi ve batının bölgeye hakim olmaya başlamasıyla Arapça "hümmente ki el coghrafia ya neam kan ebedî hüm kıyamat" demiştir. Tercümesi sonsuza kadar burada kan durmayacak demiştir ki şu ana kadar olan savaşlar bunu doğruluyor…
Bölgede atılan her bombanın her kurşunun 35 sene sonra tükenecek olan petrol için atıldığı coğrafyadan ne beklersiniz ki. Rusya ve ABD’nin şah ve vezir, İsrail’in ile diğer ülkelerin piyon olarak bulunduğu satranç tahtasını yönetmek zor. Satrançta bilinen en yüksek ratinge ulaşan ve en uzun süre 1 numarada kalan oyuncu Rus Garry Kasparov bile hamleleri çözemedi. 1970 lerde kim tahmin ederdi Rusya ve ABD’nin komşumuz olacağını. Ortadoğu Dünyanın kazanı yüzyıllardır fokur fokur kaynarken, ülkeler daha da karıştırmak için hala uğraşıyorlar.
Ortadoğu ile ilgili objektif bir çözümleme yapabilmek için öncelikle Ortadoğu kavramından ne anladığımız önemli. Osmanlı İmparatorluğu'na karşı düzenlenen Arap Ayaklanması'nın (1916-1918) başarılı olmasındaki en mühim figür ingiliz ajan Edward Lawrence ve Aynı zamanda, İngilizlerin zaferi ile sonuçlanmış Suriye-Filistin Cephesi'nde de etkili bir isim olmuştur. İngiliz sömürgeciliğin ispatı olarak cetvelle çizilmiş sınırlara sahip olan ülkelerin onun marifetiyle çizilmiştir. Lawrence yalnız degildi. 1900 yıllarında çektiği Diyarbakır ve Mardin fotoları tanınan lakabı Çölün Kızı olan İngiltere'nin Durham Kontunun kızı ünlü İngiliz kadın seyyah ve arkeolog Gertrude Bell (1868-1926) ortalığı karıştırdı. Giderken de sayısız tarihi eseri götürdü. Halen bir kısmı Paris louvre müzesinde sergilenmekte.
Ortadoğu da Avrupa birliği örneğinde olduğu gibi politik ve ekonomik birliktelikten söz etmemiz mümkün değildir zira bölge etnik açıdan baktığımızda yetmişikibuçuk milletin yaşadığı inanılmaz etnik köken ve dinlerden oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. En güçlü Japon yapıştıcıı bile fayda etmez. 1970 yılında yöremizde çok söylenen fıkrayı Babam Gazi köşkünden Dicle nehrine bakıp anlatırken çok eğlenceli bulmuştum. Ancak şu anki düşünme tarzım ile gülümsemiyorum bile… İsterseniz orijinalliğini bozmayayım babamın söylediği fıkrayı Diyarbakır şivemizde anlatayım.
Dicle nehrinden bi akrep karşıya geçmek istimiş. Kurbagaya beni sırtında geçir diye rica etmiş. Kurbağa demiş ki “Sen beni soharsın olmaz” Akrep “Sen bahan yardım edisen, niye bele bi şe yapayım.” demiş. Neyse akrep kurbağanın sırtına binmiş. Tam Dicle nehrinden ortasından geçerken, Akrep kurbağayı sokmuş. Kurbaga “Ula benamus ne yaptın! Akrepde boğulurken son sözü Walla burasi Ortadogu ne zaman ne olacagi belli olmaz. Ben masumum ha bu Kırklardağı’ndaki tosbaga beni dolduruşa getirdi.” Kurbaga son sözü “Ula Avel bah ikimizde öteki terefe gidiyıh, Qebrag tosbaga Hevsel bahçasında fink ati.”