Ah Dicle! Kadim nehir, Mezopotamya'nın can damarı, tarih boyunca nice medeniyete beşiklik etmiş, sularında aşkların, türkülerin, efsanelerin yüzdüğü Dicle...
Bugün seni öyle bir halde görüyorum ki, yüreğim sızlıyor. On Gözlü Köprü'nün gölgesinde, bir zamanlar balıkların cirit attığı, çocukların neşe ile suya daldığı yerlerde şimdi beyaz köpükler, lağım suları kol geziyor.
Hani nerde o eski günler? Hevsel Bahçeleri'nden pikniğe gider, sularına girerdik. Şimdi ise plastik şişeler, naylon poşetler... Nehre atılan her çöp, sanki Dicle'nin kalbine saplanan bir hançer gibi. Balıklar ölüyor, kuşlar göç ediyor, lağım fareleri cirit atıyor. Nereye gidiyoruz böyle?
Unutuldu Dicle'nin insanlığa binlerce yıl verdikleri. Suladığı bereketli topraklarla sofralara aş getirdi, binlerce yıl insanlığı doyurdu. Şimdi ise kadim nehre reva görülene bakın! Atık sular, kimyasallar...Sular zehirlenirken, canlılar ölüyor.
UNESCO Dünya Mirası Hevsel Bahçeleri bile tehlike altında. Yazık, çok yazık!
Dicle sadece bir nehir değil, o bizim tarihimiz, kültürümüz, hafızamız. Dicle'nin her damlasında atalarımızın izleri var. Onu korumak, geçmişimize, geleceğimize sahip çıkmaktır.
Yetkililere sesleniyorum: Lütfen, Dicle'yi kurtarın! Atık su arıtma tesisleri çalıştırılsın, denetimler sıkılaştırılsın, cezalar caydırıcı olsun.
Dicle'nin "dere" statüsüne alınması da kabul edilemez. Bu, nehir kenarlarını yapılaşmaya açmak için bulunan bir bahane değil mi? Hevsel Bahçeleri'ni, Dicle Vadisi'ni korumak zorundayız.
Unutmayalım, Dicle sadece Diyarbakır'ın değil, tüm Türkiye'nin, tüm Mezopotamya'nın hazinesidir. Onu kaybetmeye hakkımız yok. Gelin hep birlikte Dicle'ye sahip çıkalım, onu gelecek nesillere temiz ve sağlıklı bir şekilde bırakalım.
Dicle'nin gözyaşlarını dindirelim, onu yeniden hayata döndürelim.