Türkiye'de kadın c*nayetleri her geçen gün artıyor. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu'nun raporuna göre, 2024 yılında 404 kadın katledildi.
Ne acı bir tablo!
''Kadınlarını geri bırakan toplumlar, geride kalmaya mahkumdur'' diye bir veciz söz var.
Peki biz nereye gidiyoruz?
Geçtiğimiz günlerde, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Diyarbakır'da bir grup kadın bir araya geldi. Dertleştiler, sorunlarını ve çözüm önerilerini masaya yatırdılar.
Toplantıdan yükselen ortak çığlıksa şuydu: ''Artık yeter! Çetelesini tutmaktan öteye geçmeliyiz!''
Haklılar!
Her sabah bir kadın c*nayeti haberiyle uyanmaktan, çocuk istismarı vakalarını duymaktan yorulduk. Bu haberler artık sıradanlaştı, kanıksandı. Oysa her birinin ardında tarifsiz acılar, yıkılan hayatlar var. Narin'in, Rojin'in, Sıla bebeğin ve daha nicelerinin hikayesi... Üstü kapatılan, görmezden gelinen, unutturulmaya çalışılan kadın ve çocuk c*nayetleri...
Diyarbakır'daki kadınlar, bu vahim tabloya dikkati çekerken, aynı zamanda umutsuzluğa da kapılmıyor.
''Dayanışma içinde örgütlenmeli, mücadele alanlarımızı büyütmeliyiz'' diyorlar. Şiddete, eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı seslerini daha gür çıkarmakta kararlılar.
Toplantıda öne çıkan bir diğer konu da ekonomik özgürlük.
Kadınlar, ekonomik bağımsızlığın şiddetle mücadelede ne kadar önemli olduğunun farkında.
''Ekonomik olarak güçlenmeliyiz ki, şiddete karşı daha güçlü duralım'' diyorlar.
Pandemi ve ekonomik krizin kadınları nasıl etkilediğine de vurgu yapıyorlar. İşsizlik, yoksulluk, kadının ve çocuğun toplumdan dışlanması...Tüm bu sorunlar giderek derinleşiyor.
Diyarbakır'daki kadınların mesajı açık ve net: ''Birlikte mücadele etmeliyiz! Kadınlar güçlendikçe, toplum da güçlenecektir.''
Bu çağrıya kulak vermek, herkesin sorumluluğu.
Unutmayalım, kadınların özgür olmadığı bir toplumda hiç kimse gerçekten özgür değildir.