Türkiye’nin ilk kadın Çiğercisi işsiz
Üniversite mezunu, 15 mesleğe ait sertifika sahibi Yasemin, latin dans vb birçok sertifikası bulunuyor.
Sosyoloji mezunu olan, çocuk gelişimi, drama ve dans eğitimi alıp bu konuda sertifikaları olan, iş
bulamayınca tezgahta ciğer yapıp satan, ama belediyenin yasaklaması ile işsiz kalan 37 yaşındaki
Yasemin Ayverdi Gülseren'in hikayesi sinema filmi gibi. Ekmek teknesi kayıp, Yasemin işsiz.
Henüz 16 yaşında iken Diyarbakır’da tesadüfen tanıştığı Muharrem ile beşik kertmesiymiş. Muharremin babası 4 yaşındayken ölüp yıllar araya girince iletişimleri kopmuş. Ardından kader onları bir yerde denk getirmiş. Yasemin, Muharrem’in işlettiği cafeye gitmiş. Oturup hamburger istemiş, hamburgeri servis ettiği sırada göz göze gelmişler. Aynı anda etkilenmişler birbirlerinden. Murat Göğebakan’ın
“Vazgeçilmiyor” şarkısı çalıyor o sırada. Yasemin şarkıyı çok beğendiğini bir kez daha çalmasını rica
etmiş. Rica üzerine, şarkı başa alınıyor.
Ve aşkları başlıyor.
16 yaşından 22 yaşına kadar görüşüyorlar. Konuyu aileler duyuyor. Muharrem ailesini Yasemi’nin evine
gönderiyor. Yasemin’in babası Şehmus, direk reddediyor. 5 kez istendikten sonra konunun ciddi olduğu anlaşılıyor.
Baba Şehmus Muharrem’in babasını soruyor. Muharremin babasının ismini öğrenince, 'Sen o kara kuru Muharremmisin. Baban seni hep bizim çiğer ocağımıza getiriyordu. Bende sana kara kuru Muharrem diyiyordum. Rahmetli baban çok samimi dosttumdu. Biz seninle Yasemin'i o yıllarda beşik
kertmesi yapmıştık. Baban öldükten sonra bağlarımız koptu. Kader sizi bir araya getirdi. Biz ailelere de buna onay vermek düşer' der.
Bunu duyan aileler seviç çığlıkları yükselir. Yasemin ve Muharrem dünya evine girerler. Muharrem
garson olduğu için sürekli yer değiştirir. Maddi olarak sıkıntılar başlar. 2 çocukları olduğu için sürekli çalışmak zorunda olan Muharrem'in, eve yorgu geldiğini, çocuklarına bakmak için mücadele ettiğini gören Yasemin, evet katkı sağlayabilmek sabit bir maaş almak için okul okumaya başlar. Sosyoloji bölümünü bitirir, 15 dolayında farklı mesleklerden sertifikalar alır. Sertifikalar arasında latin dans eğitim sertifikası da var. Birçok işe başvuruyor. İş başvurularının hepsinde de olumsuz cevap alıyor. Ve Yasemin, eve katkı sunmak için baba mesleği olan ciğercilik yapmaya başlıyor. Dükkan açacak parası
yok.
Mikro kredi ile aldığı 1000 TL kredi ile ciğerciliğe ilk adımını atıyor. Bu paranın 500 lirası ile pazardan
ikinci el 3 tekerlekli el arabası satın alıyor. 300 lira ile ciğer ve baharat, 200 liraya ise mangal, kömür ve şiş satın alıyor.
Akşamları tezgahını sokakta açan Yasemin, başlıyor ciğer satmaya.
Diyarbakır’ın Türkiye’nin ilk kadın ciğercisi olan Yasemin’in bu girişimci adımı, kadınlara güven vermiş. Kentte
birçok kadın, yaptığı ciğer kebabını yemek için müşterisi olmuş.
Belediyenin henüz işini engellemediği zaman, severek sokaka tezgah üzerinde ciğer kebabı yaptığını anlatan Yasemin, "Ciğer yemeye bayılıyorum. İşsiz kalınca sevdiğim yemeği meslek olarak yapmaya başladım. Çocuklarım ile gündüz vakit geçirmek için gece çalışmaya karar verdim. Diyarbakırlılar emekçi kadınlara büyük saygı duyuyor. Seyyar arabamı süremediğim zaman veya kömür ateşini yakamadığım durumlarda gençler bana yardımcı oluyorlardı. Hep birlikte ciğerleri pişirip yerdik. İlk dürümü yemeden müşterilerime yedirmezdim.Kazandığım para ile çocuklarımın okul masraflarını ve evimin mutfak masrafını çıkarıyordum. Eşim ise iş bulduğunda kira ve faturaları ödüyor, böylelikle hiç
kimseye muhtaç olmadın geçimimizi sağlıyorduk" şeklinde konuşuyor.
Uzun süre, akşam geç saatlere kadar kaldırımda kurduğu tezgahta ciğer kebabı yapıp satan Yasemin, belediyeye başvurur. Kendisine sabit bir yer verilmesini ister. Ancak belediye kabul etmez. Ve, belediye zabıtaları ile Yasemin'in kovalamacası başlar. Akşamları 3 tekerlekli el arabası ile ciğer satmasına zabıtalar engel çıkarınca, başka sokağa, başka köşe başına, başka kaldırıma tezgahını kurar.
Belediye ile kovalamacalarına çocukları da tanık olur.
Yasemin, bu kötü anıya tanıklığı şöyle anlatır: "Oğlumun doğum günü yaklaşıyordu. Oğluma, 'doğum gününde neyin olmasını istiyorsan bir kağıda yaz, yapmaya çalışırım' dedim. Doğum günü geldiğinde oğlum bir kağıda 'zabıtalar annemin tezgahını kaldırmasınlar" diye yazmış. Çok duygulandım.
.."
Zabıtaların bu engellemelerine karşı ayaka duramayan Yasemin, en sonunda bu seyyar tezgahı
kapatmak zorunda kalır. Sosyoloji mezunu, 15 mesleğe ait sertifika sahibi Yasemin, şimdi işsiz bir ev kadını.
Dalları kırılan, yaprakları dökülen, her fırtınaya rağmen köklerini toprağa daha sıkı salan bu kadınlar; her baharda daha güçlü dallar, daha gür yapraklar, daha sağlam köklerle yeşerecek, güzel kokularıyla binbir yemişleriyle kendinlerinden çok yine bu dünyaya hizmet edecekler. “Kadınlar çiçektir” diyip onları
vazolara kaldırmak isteyen zihniyete inat çiçekliklerinden hiçbir şey kaybetmeyip Türkiye’de nice Diyarbakırlı Yasemin gibi sokaklarda, caddelerde, bayırlarda, ovalarda, kentin en işlek caddelerinden en yüksek plazalarına kadar yaşamın tüm alanlarında güzel kokularını yayıp güçlü köklerini salacaklar. Karlara, taşlara rağmen, bize rağmen, başlarını güneşe çevirmeyi bilen bu çiçeklerin suyu, toprağı, göğü olmak için bir arada, birlikte yeşermeliyiz. Bulutlar ancak birlikte gülümsediğimizde dağılır, şehir ancak birlikte
gülümsediğimizde yenilenir. Bunu da şarkılarında en iyi anlatan Sezen Aksu’dur.
Ne senden fazlayım
Ne
senden az
Aynı macerada, ayrı biraz
Gözle biçim biçim
Kalple anlar içim
Sen yoksan ben hiçim
Aç
kardelen aç, dağın olayım
Suyun olayım, göğün olayım aç
Her çiçeğin kar altından
Güneşe giden
masalında
Yaşamak yeniden tazelenir
Yeniden anlamlanır
Işığa uzanırken kardelen
Kış rüyasından
Ümidin mucizesiyle
Sevince uyanır.