Her yıl aynı sahneyle karşı karşıyayız. Asgari ücret belirlenirken adeta bir piyango çekilişi yaşanıyor.


Rakamlar havada uçuşuyor, işçinin umutları yerle bir oluyor. En son açıklanan rakam, bir kez daha gösterdi ki; bu ülkede asgari ücretle yaşamak, bir lüks değil, bir imkânsızlık.

Bağımsız araştırmalar açıkça ortaya koyuyor: Türkiye’de insanca yaşamak için gereken gelir, asgari ücretin çok üzerinde. Peki neden ısrarla bu kadar düşük bir rakam belirleniyor? Cevap basit: Emekçinin emeği sömürülmeye devam ediyor.

Asgari ücret görüşmeleri, çözüm yerine çatışma alanı haline geldi. Haftalarca süren tartışmalar, gerçeklerden uzak rakamlar ve sonunda işçiye ''yetinsene'' mesajı... Bu durum, toplumsal bir çürümenin de göstergesi değil mi?

Ekonomimiz raydan çıktı. Enflasyon yükseliyor, alım gücü düşüyor, gelir adaletsizliği derinleşiyor. Bu kısır döngü, yanlış ekonomik politikaların bir sonucu. Kazananlar belli: Bankalar, büyük şirketler... Kaybedenler ise milyonlarca emekçi.

Asgari ücret belirlenirken yoksulluk ve açlık sınırı dikkate alınmalı. İşçinin insanca yaşayabileceği bir rakam belirlenmelidir. Asgari ücretten alınan vergiler azaltılmalı, gelir yerine servete vergi getirilmelidir. Bağımsız bir merkez bankası ve şeffaf bir ekonomi yönetimi ile piyasalara güven verilmelidir. 

Asgari ücret sadece bir rakam değil, bir yaşam standardıdır. Bu standardı yükseltmek, sadece işçinin değil, tüm toplumun yararına olacaktır. Unutmayalım, mutlu bir toplum, mutlu bireylerden oluşur.