Sahaftan aldığım "Tedirginin Biri" adlı kitabın yazarının imza günüydü. 1962 yayınlanan kitabın İçinde beni etkileyen bir cümle beni İstanbul Taksim’e sürüklemişti.

“Uçardı bir kuş çok ırakta, hem de çok karanlık. Okumuz yoktu. Yayımız vardı. Ama ellerimiz. Ellerimizi saklamışlardı. Hem de biz, çok azdık.”  1985 senesi Tepebaşı’nda Etap Marmara Otelinde yapılan TÜYAP kitap fuarı henüz Büyükçekmece’ye taşınmamıştı. Yazar M. Sunullah Arısoy önünde fazla sıra yoktu. Önce merakla sordu. ”Kitabımın 1962 baskısı zor bulunurdu, ailenizden mi kaldı.” Bende hayır dedim. İstanbul Beyazıt sahaflar çarşısında gördüğümde almıştım. Methini duyduğum bir kitaptı. 

Aydın Söke ilçesinde oturan Sunullah Bey bana ilgi gösterince yanındaki yayıncıda nezaket gösterip kâğıt bardakta kahve getirip sandalyesini bana verdi koyu bir sohbet başladı. Yazar Türkiye’nin pamuk deposu sayılan Aydın Söke ilçesindendi. Siz nerelisiniz sorusuna “Diyarbakırlıyım” dedim. Gülümsedi unutamadığım bir memleket, insanları, tarihi güzelliği, tadı hala damağımda olan karpuzunu unutamam.” Nerde birisi Diyarbakır’ı överse heyecanlanırdım. “Demek beni şehrimi gezdiniz” Sunullah Bey gezmekle kalmadım. En güzel çocukluk yıllarımı orada yaşadım. Suriçi Hançepek civarında Arap Şeyh Mahallesinde otururduk. Babam subaydı Lojmanda yer bulunamayınca o sıralar merkezi yerleşim olması nedeniyle orada yaşadım. Çocukluk yıllarında bize en yakın olan Gazi caddesinde çok gezdim. 1935 yılında Diyarbakır Süleyman Nazif İlkokulu’nda okudum.  Fatih Paşa (Kurşunlu) Camisi'nin içinde pazara annemle alışveriş yapardık.

Yazara imzalattığım kitapta "Tedirginin Biri" adlı kitaptan anladığımı yazayım. Halkın içinde yaşayan aykırı, uygar toplum tarafından yaban olarak algılanan bir tipin felsefi sorgulamalarına yer veren tespitleri müthiş. Öykünün Kahraman, Batılı anlamda modern, tüketici, eğlenceye, gösterişe, eğreti değerlere düşkün bir toplum içinde bulunmaktan tedirgindir, sıkılır. Daha somut gerçek yaşamdaki değerler peşindedir. Zamanın değerini bilmeyen, yaşamı düşüncenin ve okuyup yazmanın dışında yalnız yiyip içmek, giyinip gezmek, dans edip gülmek nedenlerine bağlayan insanları anlatır.

Günümüzle ilişkisini kurarsanız gerçek hayattan birçok insanları anımsarsınız. Çevrenize bir bakın öyküdeki kişilikle eminim çok örnek vardır. Kendi şahsi yaşantısı dışında hiç bir sorumluluk duymayan, yapmacık kurallara bağlı, yalanla düzenden güç alan, kişiyi kukla yapan bir yaşama düzenine tutsak olmuş kişileri tanıdınız  mı?  Öykünün kahramanı uzun zaman içinde yaşadığı çevreyi beğenmez, bu ortamdan sıkılır ve çevre değiştirmeye çalışır. Yalanlarla yaşamaktan bıkmıştır. Gerçek bir insan olma amacındadır. Hem kendisi tedirgindir, hem de başkalarını tedirgin eder. 

Yazar M. Sunullah Arısoy birkaç yıl sonra 1988 yılında vefatını gazeteden öğrenince bir saatlik sohbetimizde konuştuklarımızı anımsayıp gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü. Yakın tarihimizi iyi bilmediğimi ondan öğrenmiştim. Süleyman Nazif İlkokulu’nun eski bir kilise olduğunu, yanındaki müştemilatın Hıristiyan çocuklarına eğitim veren 1904 yılında açılan İspanya misyoner okulu bir okulu olduğunu söylemişti. Sonradan bulduğum Diyarbakırlı Mimar Orhan Cezmi Tuncer değerli araştırma kitabı “Diyarbakır Kiliseleri” daha fazla ayrıntı bulmuştum. Süleyman Nazif İlkokulu’nun 1934 yılına kadar Latin Kilisesi olduğunu yazıyordu. Osmanlı dönemi 1841 yılında Diyarbakır’a gelen İspanya kökenli Kapuçin Rahipleri birkaç sene bu kilisede kalmışlardır. Kilisenin yanındaki binada ise Hıristiyan çocuklarına dini eğitim faaliyetleri verildiği yazılmaktadır.

Katolik mezhebinin merkezi Roma şehrinde bulunan Vatikan'da Papalık, doğu kiliselerini papalıkla uyum içerisine sokma politikasıyla 13. yüzyıldan itibaren Ortadoğu bölgesini ve özelikle Osmanlı imparatorluğunda misyonerlik faaliyetlerini destekler. 1095 – 1291 yılları arasındaki Haçlı seferlerinin sonra amaçları ‘kilise birliğini’ sağlamak ve ‘Katolik Evrenselliğini’ güçlendirmektir.  Kilise İspanya kökenli rahiplerden dolayı Latin Kilisesi adıyla anılmıştır.  UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi'nde yer alan, farklı medeniyetler ve dönemlere ait cami, kilise, kale, han, ev, çarşı ve köprü olmak üzere 612 kültür varlığı bulunan Sur ilçesi adeta bir Açıkhava müzesiydi. Doğrusu 2016 Sur olaylarından sonra bu özelliği bozuldu. Yeni restorasyonların eskiyi çok yaşatmadığını, aslına uygun olması için çok eksiklik olduğunu düşünüyorum. Neyse bu başka bir yazı konusu olabilir.

Şair ve Yazar Sunullah Arısoy Ankara'da Bilgi Yayınevi’nde ve Türk Tarih Kurumu Basımevi'nde çalıştı. TRT Ankara Televizyonu’nda edebiyat içerikli programlar hazırladı, edebiyatçıları tanıttı. Yücel, çeşitli Aktüalite dergilerinde şiir ve yazılar yazdı, gazete yazarlığı yaptı. 18 Aralık 1988’de yaşamını yitirdi. Anısına, Aydın Kuşadası Eğitim ve Geliştirme Vakfı KEGEV her yıl geleneksel olarak 'M. Sunullah Arısoy Şiir Ödülü' düzenlenmektedir. Varlık dergisinde yayımlanan şiirleriyle tanındı. Dilerseniz Tanışma şerefine erdiğim Şair ve Yazar M. Sunullah Arısoy bir şiiriyle Yazımıza noktayı koyalım.

Sabah olmalı,

Hep sabah kalmalı

Yeryüzü, iffetli bir gülkurusu ışığında

Bütün yaratıkları dünyanın

Sabahla sağ

Sabahlı dinç

Kardeş muhabbetleriyle selamlar birbirini.

Sabahın serinliği

Dalgalanmalı daima

Geniş ufuklarında dünyanın

Barış ve hürlüğün tek ümidi.

Kaynak: Diyarbakır Kiliseleri yazar Mimar Orhan Cezmi Tuncer. Mamuretül aziz’de Kapuçinler ve Fransız Okulları yazar Ünal Taşkın, Tedirgin Yazar M. Sunullah Arısoy Arı yayınları, Karapürçek Varlık Yayınları