Makalemin başlığı sizde nasıl bir çağrışım yaptı mı bilemem. Kapıdan benzer satıcı geçse aklıma hep Kemal Sunal’ın “Şendul Şaban” filmindeki o sahne gelir.

             Nevra Serezli eşinin takım elbisesini naylon leğenle takasa etmek isterken, Kemal Sunal bu yepyeni diye vazgeçirmeye çalışır. Çoğu ev hanımı çamaşır mandalına para vermemiştir. Evde eski bir giysiyi bulup evin bu tür gereçlerini almıştır.

               Dünya globalleşip dijital evrime geçtikçe küçük bir köy haline geldi. İşte bu köydeki seyyar satıcı dönüp dolaşıp bağırıyor. “Eskimiş diktatörlerinizi atın, Her ülkeye uygun Cici demokrasilerim var, Monarşilerinizi alırım, Demokrasiiii geldiiiii Hanım!” Pencereden bakan Bağdatlı Rena Teyze bir köşede duran artık sıkıldığı Saddam efendiyi verdi, yerine cici bir demokrasi almak isterken, üç parçalı saklama kabı aldı. Desenleri ilginçti birisinde Arap motifleri, birisinde Molla Mustafa Barzani’nin bayrağı, birisinde ise Şiileri temsilen Ayetullah Humeyni’nin fotoğrafı vardı.

                      IRAK: İşin gerçeği Irak üçe bölünmüştü. Suudilerin güdümündeki Araplar, Barzani liderliğinde Kürtler ve İran etkisindeki Şiiler üzerine biraz İŞİD sosu eklenince, tadından yenmez oldu. Oysa Irak halkı yakın tarihine büyük pencereden bakmış olsaydı. Çöküşün 1980 de başladığını görecekti. Yaklaşık bir milyon kişinin hayatını kaybettiği savaşı unutmuştu. İran ile Irak arasında 1980'de başlayan ve galibi olmayan savaş 8 yıl sürdü. Birbirlerinin zengin petrol rafinelerini ve ekonomik üretimlerini minimuma indirecek kadar birbirlerini hırpaladılar. Irak, 1980-88 yılları arasında İran ile yaptığı savaşta ekonomik yönden ağır zararlara uğramıştı. İkinci yıkım Amerika Birleşik Devletleri yönetimindeki koalisyonun19 Mart 2003 tarihinde hava taarruzu ile başlamış, 20 Mart 2003'te ise kara harekâtına başlamıştı. Gerekçeleri Saddam Hüseyin Kimyasal silah üretimi fabrikası olduğu, bunu yok etmekti. Aslında böyle bir fabrika yoktu. İşgalden sonra böyle bir ve stok olmadığı meydanı çıktı. Gerçi Saddam sicili sütten çıkmış ak kaşık değildi. 16 Mart 1988'de Halepçe'ye yapılan kimyasal silahlı saldırı sonucunda çoluk çocuk demeden Kürtleri katletmişti. Irak hava kuvvetleri Halepçe'de VX, Sarin ve Tabun gibi sinir gazları yanında, çok daha korkunç ve ilkel olan, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma ''hardal gazı'' kullanmıştı. ABD Saddam’ın elinde kimyasal olsa yine kendi halkına karşı kullanacak bir zalim olduğunu bilirdi. İşgalci ABD askerleri Firdevs meydanında Saddam heykelini yere indirirken Irak halkı alkışlayıp sevindi. Hâlbuki sevineceklerine içimizden bir lider çıkarıp neden gerçek yerli demokrasiyi getiremedik diye üzülmeleri gerekmez miydi? İthal demokrasinin sinir, bulantı ve çeşitli kaşıntılara sebep olacağını ve tedavisinin olmadığını herhalde bilmiyorlardı. Amerika Irak halkına sonra biraz daha rötuş yaparım dedi. Onları bırakıp gözünü Libya’ya dikti. Şimdi aşağıdaki görsele bakınız yıkılmış viran olmuş binalar, parçalanmış hayatlar, kaybolan hayaller. Demokrasi buysa ben şahsım adına istemiyorum. Yeni yetişen kuşaklar demokrasiyi böyle mi anlatacağız.

TUNUS :

Tunus'ta meyve sattığı seyyar arabasına el konulan 17 Aralık'ta kendini yakan Muhammed Buazizi'nin bedeninden ateş alan Tunus halkı sokağa döküldü. Bana göre “Arap sonbaharı” herkesin yazdığına göre “Arap Baharı” başladı. Müslüman Kardeşler'in Tunus uzantısı Nahda hareketinin cumhurbaşkanlığını solcu Munsif Marzuki'ye bırakıp, Cumhuriyet İçin Kongre ile Emek ve Özgürlük Bloku ile koalisyon kurması 'karşı devrim' senaryolarını önledi.

LİBYA :

Kimseye eyvallah etmeyen ABD’ye kafa tutan, her gittiği ülkede konukevlerinde kalmayıp, Kendi Bedevi çadırını kurup orada uyuyan, Albay Muammer Kaddafi'nin 20 Ekim 2011'de linç edilmesinden sonra bir türlü ülke durulmadı. ABD ve çevre ülkelerin işbirliğiyle omurgası bozulan ülkede uluslararası paylaşım savaşıyla bölünmüşlük derinleşti Kaddafi'den sonra her şey tufan ve bitmeyen vekâlet savaşları halen sürüyor.

YEMEN :

Ülke de karışıklıkların başlamasına sebep olan barışı savunan gösteriler karşısında karanlık bir dış müdahaleyle iktidarın el değiştirdiği Yemende hala sürüklenip gidiyor, Yemen iç savaşında bölünmeler ve bölgesel güç mücadelesi ile ağır bir yıkıma maruz kaldı. Aşiretler ve selefi gruplar üzerinden Yemen'de nüfuz sahibi olan Suudi Arabistan, Amerikan destekli 'Körfez İnisiyatifi' ile 2012'de Ali Abdullah Salih'i kızağa çekip, yardımcısı Mansur Hadi'yi başkanlık koltuğuna oturttu.

SURİYE:

Suriye'de iç savaş başladığında Bazı ülkeler ve tüm dış politika yazarları Beşar Esad yönetimindeki Baas rejimi kısa sürede biteceğini sandılar. Komşu ülkeler ki buna Türkiye’de dâhildir herkes hesaplarını buna göre yaptı. Rejim değişmediği gibi ülke vekâlet savaşları, sayısız radikal İslamcı örgütün üslendiği ve dış müdahaleleri izleyen kanlı bir koridordan çıkamadı. Suriye kan gölüne döndü. Kaderin cilvesine bakın Türkiye’nin Güney sınırında pırıl pırıl iki yeni komşumuz oldu. Birbirlerini sürekli tırmalayan ayrılmaz ikizler ABD ve Rusya yanyanalar. ABD BOP (Büyük Ortadoğu Projesini) gerçekleştirmek istiyor. Putin ise Dünya satranç ustalarından Kimovich Kasparov öğrendiği taktikleri Suriye’de deniyor. Ukranya’daki kaleyi bana verirseniz vezir’e ait petrol kulelerini veririm. Piyonlarımın hepsini daha oynamadım. Biraz bekleyin Şah taşını (belki de İran’ı kastediyor) henüz sahaya sürmedim diyor. Vekâlet savaşının hızlıca şekillenmesi, Rusya ve uluslararası aktörlerin önce dolaylı, sonra doğrudan müdahaleleri Esad liderliğindeki Baas yönetiminin yaslandığı toplumsal desteği sağlamlaştırdı.

              Gelecek nesillere gerçek demokrasiyi ne olduğunu anlatamazsak, ileride bu ülkelerin yaşadığı yıkım ve trajedilere yakalanmamız olasıdır. Demokrasi tüm kişilerin kendi haklarının sonuna kadar farkında olduğunu varsayan uygar bir yönetilme biçimidir.

Eski Roma medeniyetinde ortaya çıkan  sınıf ayrımını ortadan kaldırarak halkın yönetime katılması olayıdır. Şimdi bazı sazanlar ortaya çıkıp “Bakın bizden değil Yunanların yönetilme biçimidir, dış güçlerin oyunudur” diyenleri Yarın saat ikide “Hevsel  Zaza Evdo’nun bahçasına bekliyem”, onlara iki çift lafım daha var, Burada yazamam. Saygın okuyucularıma karşı ayıp olur. Sizlere başka ülkelerin getireceği tatsız, tuzsuz demokraside değil, Kendi ürettiğiniz organik ve vitaminli bir demokraside yaşamınızı diliyorum.

Görseller : Türkmax TV, Voices Matter ve AA Ajansı