Bugün gençlere Aktör, yönetmen Yılmaz Güney’in yaşamından az bilinen bir kesit aktarayım. İnanın bu Kolombiya detayını bir hafta öncesine kadar bende bilmiyordum. Demek ki 64 yaşından sonra değil, yaşama veda edeceğimiz son ana kadar öğreneceğimiz çok bilgi var. Geçen pazar sabahı edebiyata düşkün, aramızda kitap alışverişi olan bir dostum aradı. Ben bir şey öğrendim, doğrumu dedi. “Yılmaz Güney aslen Kolombiyalı Jose Martino Marquez olabilir mi?” Ben gülmeye başladım. “Sen şaşırdın mı, babası Siverekli olur. Adana’ya göçmüş bir Zaza, annesinin ise Kürt halen Siverek’te yaşayan akrabaları olduğunu Siverekli olan eşim söyledi.” dedim.

Arkadaşım; “Demek sana kargo ile son gönderdiğim kitapları daha okumadın”. Bazen ben okuduğum kitapları ona gönderirim. Bazen de o bana gönderir. Kitap masrafından biraz kurtulmanın yolunu çocukluğumuzda çizgi roman Teksas, Tommiks değiş tokuş yaparken öğrenmiştik. Arkadaşımın söylediği yarı şaka, yarı ciddiydi. Gönderdiği kitaplar arasından kaynak gösterdiği kitabı buldum. Doğrusu hiç okumamıştım. “Bir Odadan Bir Odaya” ünlü aktörün kızı 3 Ağustos 1966 yılında doğan Elif Güney Pütün yazmıştı.

Lakabı her konuşmanın başında “Netekim” dediğinden dolayı “Netekim Paşa” olan Kenan Evren Paşanın 12 Eylül 1980 darbesinin etkilerinin sürdüğü en acımasız günlerinde 6 Ocak 1983 tarihinde Bir günlük izin ile hapisten çıkan Güney tekneyle Antalya'nın Kaş ilçesinden Yunanistan'a bağlı Meis Adası'na, oradan da İsviçre’nin Zürih kentine geçti.

Yol filminin çekiminde ve Yılmaz Güney’in yurtdışına kaçışında önemli bir rol oynayan İsviçreli film yapımcı Edi Hubschmid,  Yılmaz ailesini zamanın İsviçre makamlarına çok güzel tanıtmış. Yılmaz, Fatoş güney çiftinin iki çocuğunun Kolombiyalı olduklarını Jose Marquez İstanbul’da yaşayan bir mühendis olduğunu kızı Elif Güney Pütün şöyle açıklıyor;  

“Benim adım artık Geny Marquez olmuştu. Kolombiyalıyız. Kaçağız, firardayız, Babam, Nobel ödüllü “Yüzyıllık yalnızlık” kitabının yazarı Gabriel García Márquez’i çok sevdiği için Yılmaz Güney Jose Martino Marquez oldu. Fatoş, Helena Marquez; kardeşim de Remy Marquez. Kolombiyalıyız, babam mühendis, çocukluğum İstanbul’da geçtiğinden İspanyolca bilmiyorduk, hep Türkçe konuştuk” bize böyle tembihlenmişti. Orada bir okula başladım, sonraları babam bizi Paris’e götürdü.

Elif Pütün Güney, tüm eğitimini Fransa'da almış bir pedagog. 20 yıldır otistik çocuklarla ilgileniyor. Aynı zamanda Fransa’da  aile terapisti. kitabından bir bölüm aktarayım. “İşte babam böyle bir aynaydı. Önden parlak, arkadan sırlıydı. Babam sadece bir put değil, sadece bir poster değil, sadece bir görüntü değil. O, mücadele. O, öfke. O, bağışlama. O, aşk.Hepimiz gibi o etten kemikten bir insan. Küçük bir kızın acılarını, yalnızlığını ve çaresizliğini anlatırken bir baba, bir eş ve bir insan olarak bilinmeyen yönleriyle yepyeni bir Yılmaz Güney portresi ni okumuş oldum.

 Elif Pütün Güney bir yazısında şöyle devam ediyor; “Kitaplarını okuyup bir anlam çıkarttım, eski siyah beyaz filmleri dahil tüm filmlerini izledim. Benim asıl sorunum Yılmaz Güney ile baba kavramını birleştirememekti. Ne kadar “dahi” bir kişiliğe sahip olduğunu biliyordum, ancak baba-kız ilişkisi yerine oturmuş olmadığı çoğunlukla kopuk zaman dilimlerinde birlikte olduğumuz için zorluk yaşadım. Çoğu kişi babamı tam anlamadığımı, sanatını, kişiliğini yargıladığımı düşündü. Halbuki öyle değildi. Elif Güney Pütün babasının vefatından sonra çektiği acıları, uzun süren terapiler. Tam 30 kilo verdim. Senelerce saklanmasını  Oysa “15 gün sonra görüşürüz” dediği yılmaz Güney’in ilk eşi  ismi Birten Ünal olan annesiyle. Türkiye’ye döndükten 20 yıl sonra görüşebilmiş.

Yılmaz Güney beş yıl hapis yattıktan sonra 9 Ekim 1981 tarihinde yattığı Isparta Yarı Açık Cezaevi'nden bayram izniyle çıktı, Kemer yakınlarından bir tekne ile Türkiye'yi terk etti ve Önce İsviçre’ye sonra Fransa'ya gitti. 12 Eylül askeri darbesinin hemen sonrasında sıkıyönetim şartlarında gerçekleşen bu kaçış nasıl hep tartışıldı Siirt Pervari'de 'gezen sinema’da halkla buluşmuştu. Fatoş Güney'de onur konuğuydu. 14 Kas 2019 tarihinde İkinci Uluslararası Siirt Kısa Film Festivali kapsamında gösterilen Yılmaz Güney'in Sürü adlı filmi ilk defa çekildiği yerde seyredildi.  Sabah gazetesinin yazarı Ferhat Ünlü, Fatoş Güney ile röportajında şöyle yazmıştı. Yılmaz Güney, 1982'de Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Ödülü'nü almış, ama bir yandan maddi zorluklarla mücadele ettiği için ödül günü taksi parasını tercümandan alıp eve gittiğini yazmıştı. Fatoş Güney'in eşinin firarıyla ilgili de bir iddiası vardı. "Yılmaz'ın 1983'de yurtdışına firarına darbe yönetimi tarafından göz yumulduğu inancındayım. Çünkü Yılmaz cezaevinde kanser olmuştu. Darbeciler, Yılmaz'ın Türkiye'de cezaevinde ölmesini istemedi ve kaçmasına göz yumdu." Diye açıklama yapmıştı...

Daha da ayrıntı isterseniz. Üstte  resmi bulunan onun İsviçreden Fransaya geçişini sağlayan.  Edi Hubschmid “YOL-Bir Sürgün Hikayesi“ kitabında, 1980 ile 1984 arasındaki dönemde Yılmaz Güney ile ilgili özel anılarını anlatıyor, Türkçe ve almanca basılan anı kitabını kitapçılarda eski baskısı var mı bilmiyorum. Edi Hubschmid, Yılmaz Güney’in o dönem bulunduğu Isparta yarı açık cezaevinden nasıl izin alıp ayrıldığına ve Türkiye’den nasıl kaçtığına da ışık tutuyor. Hubschmid, Yılmaz Güney’in ölümünün üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen, kitabı neden 2017 yılında bastırdığını şöyle anlatıyor; "Kaçıştan sonra, bize yardım edenlerin isteği üzerine 10 yıl kadar susmak için karar vermiştik. Sonraki yıllarda yoğundum yazamadım. 2003 yılında kanser hastalığına yakalandım. Tedaviden sonra yeniden sağlığıma kavuştum. Bu nedenlerle, daha önce çok istememe rağmen yazamadım kitabı. Bir süre sonra Yılmaz Güney’le ilgili tüm doküman ve fotoğrafları, yer ve zaman olarak, kronolojik sıralarına göre toplamaya başladım. Sonra yayınladım.”

Yazımın sonuna Yılmaz güney ilgili çocukluk anımı anlatayım. Yaşıtlarım onun filmlerini bir degil birkaç defa izlediğimizden onun hayranı olmaktan öte bizim idolümüzdü. Yılmaz Güney 'İ sevenlere Yılocular denilirdi Cüneyt Arkını sevenlere de Cınocular derlerdi Ben hep Yilocuydum

Ve onun hareketlerini taklit etmek 1970 li yıllarda bir ritüeldi. Efsane olmuş sahnelerinden ünlü bir bakışı vardır. Peki yılmaz güney bakışı nasıldı çocukken sinemada izler onun aynısını yapardık. Birisi bana arkadan pişo bak derse, aniden durur başımı çevirmeden tüm vücudumla dönerdim. Başım eğik, yüzümde boşluğa bakan bir ermiş sıfatıyla yavaşça başımı kaldırırdım. Bu hareket yaklaşık 1 dakika sürerdi. Bu kadar asil bir dönüş yaptıktan sonra arkadaşım Remo ile diyalogum bu dönüşe pek yakışmazdı. “Pişo gar (bilye) oyniyag”  Tamam ben sayıyam adımları saymak için ölçümü şöyle yapardık  “Kıç,Mıç, kondura bıç. Vula hirpo hile yapmıyasan”  Yapanın yedi sülalesini hevsel  bahçasında diye konuşmamız devam ederdi.

Evet yazımızı çocukluğumuzun idolü sizin Yılmaz Güney’iniz, bizim “Yılo” muzun sözüyle bitirelim. “Geldiğin yeri unutursan, gideceğin yolda kaybolursun.”