Destanı halkın şairi Hasan Hüseyin Korkmazgil yazmıştı. Ahmet Kaya ve Selda Bağcan'ın düet yaptığı  “Koçero” bizim kuşağın kulaktan kulaga ezber ettiği destanı hiç dinlediniz mi?

Koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir

Bir kurdun kaçmasıdır kendi karaltısından

Yamaçtan bir taşın yuvarlanması

Bir pınarın durup durup akması

Bir çift gözün karanlığa bakması

Şimşeklerin uzak uzak çakmasıdır dağlarda

Gençler gelin etrafıma Koçero efsanesinin nasıl doğduğunu anlatayım. Gençlere  bir hayat bilgisi dersi, Batmanlı yaşlılara serpuşuyla sildiği nemli bir göz, Kofili kadınlara okursanız hatırlayıp ağıt yakmasına yol açacak yazıya başlayalım. 

1953 senesinde Silvan çarşısına atının terkisindeki cesetle bir köylü gelir. Kurşunlanmış vucudu yere atıp; “Bu benim ağamın oğludur, karıma yanaştı, helalim taş atmasaydı tecavüz edecekti.  Helin köyünün ağasına haber salın, bu beş para etmez oğlunun leşini buradan alsın. Bu kişi sonradan namı “Koçero” olacak Alikan aşiretinin Beşiri (eski adı Kubin) kolundan olan Mehmet İhsan Kilit’tir. 1933 tarihinde, O dönem Siirt’in Beşiri ilçesine bağlı bir köy olan İluh’da doğmuştur. (Petrol bulununca o köy önce ilçe sonra il olan Batman adını almıştır.) yeni evli olduğu halde Eşi Saliha ve kız çocuğunu Silvan’dan alıp tanıdık başka bir köye yerleştirir

Beşiri ye döner bir süre orada saklanır. Beşiri de halka tefecilikle para verip, milletin malına el koyan bir tefeciyi de gider bulur. Öldürür ve paralarını halka dağıtınca, Hükmatın deyimiyle “Şaki” halkın deyimiyle Eşkıyalık serüveni başlar. Koçero adına birçok dengbejin stranlarına konu olmuş türküler bestelendi. 1965 yılında Yılmaz Güney oynadığı filminde Sanatçı Muhterem Nur ile Koçero’yu canlandırmış ve birçok film yapımcısı beyazperdeye aktarmıştır. Kelime anlamıyla  Koçer Kürtçede göçebe anlamına gelir.

 İsmi Eşkıya olarak çıkmış olsa da, O asla fakir fukaraya haraç almamış, yol kesen, soygun yapan, adam öldüren biri değildi. Yol kesip haraç toplamak yerine Suriye’den mal getirip sınır kaçakçılığıyla uğraştı.

Dönemin insanları ve Devlet Hamidolar ve Hekimolar gibi kanun kaçaklarını “eşkıya” diye tanımlar. En ünlüsü Koçero oldu. En büyük etken ise servet sahibi olmak yerine parayı yoksul halka dağıtan dönemin Robin Hood’u oldu.  Göçer Kürtler ise onu adeta koruyucu melek gibi kurtarıcı gördü..

Soyguncu değildi, tam tersi onurlu, fakirlere yardım eden hümanist bir insandı. Gittiği her yerde ve her köyde halka, ağadan zulüm görürseniz haberim olsun derdi. Zenginlerden, ağalardan para toplar getirir fakirlere dağıtırdı. Bazen İran’a oradan Irak’a gitse de. Çoğunlukla Siirt’ilçesi Baykan dağlarında, Batman ve Bitlis’de dolaştı. Ağa ve zenginlerin korkulu Rüyası, fakir fukaranın da umudu olan bir eşkıyaydı.. Yüzlerce defa devlet jandarması ile etrafını sarıyor çatışma çıkıyor,bölgeyi iyi bilen Koçero bir şekilde kurtulmayı başarıyordu. Bir anda namı ve ünü her tarafa yayıldı. Koçero 10 - 12 yıl boyunca kaçak olarak yaşadı. 1960 li yıllarda adeta Türkiye nin bir numaralı gündemi haline gelmişti, gazete manşetleri Koçero için atılıyordu.

Eski Bakanlardan Avusturya Graz Üniversitesi Jeoloji Fakültesini bitiren, Esat Kıratlıoğlu jeoloji mühendisi olduğundan TPAO Garzan kampında göreve başlar.  Bir gün yollarını Koçero keser. Esat Bey o anı dönemin gazetelerine şöyle anlatır. “Garzan Dağında sondaj yapmıştık, yeni petrol bulunmuştu. Garzan ile Batman arasında o tarihlerde mekik dokuyordum. Gündüz Garzan petrol kuyusunda çalışırken, geceleyin ise Batman’da konaklardık. Bir gün Garzan’a doğru petrol mühendisi arkadaşlarımızla yola çıkmıştık. Kampa yaklaştığımızda önümüzü bir atlı kesti. Koçero insaflı ve adil bir eşkıyaydı. Bizim üstümüzdeki paraları aldı. Siz de para çoktur, bundan sonra fakir halka yardım edin dedi. Bizi soyduğu  için asla Koçero’ya kızmadık. Çünkü kendisi için harcamazdı zenginden alıp fakire verirdi” yöre halkı onu çok severdi.

Arandığı yıllarda ilk tanıştığı kişi de Şerif’tir. Şerif de bir kaçaktır. İkisi de adam vurmuştur. İkisinin de henüz gençken Kavgayla başlayan arkadaşlıkları, kan kardeşliğe dönüşür. birlikte sınırdan kaçakçılık yaptığı arkadaşı Ali tarafından önce Şerif vurulur. Koçero, Şerif’in intikamı alır. Ali’yi öldürür.

Batman özellikle Siirt yöresinde işlenen bütün soygunlar, bütün cinayetler, onun üzerine yükleniyordu. O dönemin insanları, onun kötü bir adam olduğuna hiç inanmıyordu. Koçero’nun yakalanmamasının nedeni de buydu. Köylü kendisini seviyor ve misafir ediyordu ele vermiyordu”

Koçero’nun sonu henüz yaşı 31 iken trajik bir biçimde gelir. Ama namı sürer.  Koçero, geride gözü yaşlı bir eş ve beş çocuk bırakır” diyor.

Koçero’nun ölüm hikâyesine ilişkin en yaygın rivayet   “Koçero ve arkadaşları, ayın başında maaşlar şantiye geleceğini öğrenirler. TPAO kampını basmayı planladılar. 03 Temmuz 1964 tarihinde Siirt’in Baykan ilçesine bağlı Çelikli köyünde bulunan şantiyeye giden Koçero, bekçiyi silahla korkutarak tehdit etmiş. Paraların yerini sormuş. Bekçi, paraların yarın geleceğini söylemiş. Koçero ve arkadaşları ertesi gün yine kampa gelmiş ancak tertibat alınmış. Kamp amirine nişan alan arkadaşı Ali Sevim, yanlışlıkla Koçero’yu vurmuş. Herkes kaçabilmiş ama Göğsü çapraz fişeklikli bir elinde kanlı mendil, bir elinde kara mavzer olan Koçero bir dere yatağında ölü bulunmuş. Ali Sevim, Hasan Kaya ve Hamo Demir daha sonra yakalandılar.

Evet koçero unutuldu, günümüz gençleri sadece bir efsane olduğunu düşünenler. Bazılarının da genel kültürü yerlerde süründüğünden Koçero’nun İstanbul Kadıköy’de Osmancık sokakta bir kokoreççi olduğunu düşünüyor.

Kollarında bir ev parası kadar bilezik taşıyıp zor durumda olan akrabasına yardım etmeyen kadınlara, lüks bir restoranda bir asgari ücret hesabı ödeyip, tanıdığı bir fakire marketten bir poşet gıda almayı idrak edemeyenlere bir müjdem var. İdrak yolları hastalığından dolayı cehenneme düşerseniz. Oranın nöbetçi zebanisi Koçero olmuş. Sizleri Diyarbakır pirejman köyünün odunuyla pembeleşinceye kadar kızartmayı düşünüyor! Bilenler bilir, Pirejman köyünün odunu güneşte çok kaldıgından nemsiz ve kurudur. Ateşi kesintisiz uzun süreli, harlı ve sevecendir!