Diyarbakır eski stadyumu yan sokağında bir seyyar ciğercide oturuyoruz. Değerli mahalle Abemiz "TRT Recep" Lakaplı Recep Acay Ankara’dan bizleri görmeye gelmişti. Yemekten sonra kaçak çay iyi gider diyor,  2003 yılının sonbaharıydı. TRT Diyarbakır radyoda anılarını, okul yıllarındaki amatör tiyatro gurubunu anlatıyordu. Karşıdan gelen yaşlı adamı görünce telaşlı bir halde yerinden kalktı kürsüsünü ona verdi.

Arkadaşlar bu abemizi tanıdınız mı 60lı senelerin efsane ozanı Âşık İhsani.  Kendisi yıllar sonra Diyarbakır’a dönmüştü. İstasyon caddesinin yakınında oturuyordu. Başında sekiz köşe kasketi elinden yazdığı kitaplardan “Bıçak Kemikte” bir çay içimi için oturduğumuz ipli kürsülerden sabitlendik kalkamıyoruz. Âşık İhsani,  Yılmaz Güney ile hapishane yıllarını Deniz Gezmiş ile tanıştığı anı anlatırken bazen gülüyor bazen mahzunlaşıyordu.  70 yaşının verdiği hiçbir yılgınlık, yorgunluk belirtileri yoktu. Bizlerden daha enerjik olduğunu belirteyim. Müthiş bir hafızası vardı her şeyi hatırlıyor Recep Acay TRT tecrübesiyle Hayatını tek cümleyle özetlermisin dediğinde verdiği cevap enteresandı. “Aralıklarla 17 yıl hapis, 17 Sevgili, plaklar ve kasetler en önemlisi sazı elime aldığımda meydanlardan yükselen sevgi naralarını unutmadım.” Her muhalif ozan gibi konserlerden sonra gözaltına alınmıştı.

Görsel: Aşık İhsani İstanbul Taksim meydanında konser veriyor. O yıllarda çıkan plağının kapağı.

Aşık İhsani, rüzgarının estiği yıllarda bazıları resmi nikahlı tam 17 evliliği olmuştu. Recep Acay en çok hangisini sevdin diye soruyor. 1957 yılında Uşak Şeker Fabrikası'nda işçi olarak çalıştığı dönemde tanışıp evlendiği saz çalmayı öğrettiği eşi Güllüşah'ı (Sevim Hanım) unutmadığını söyledi. “Uzun yıllar Fransa’da kaldım. Diyarbakır hasretine dayanamadım memleketime geldim. Ünlü olduğum 1960’lı yıllarda, şimdiki pop sanatçıları gibi kadınların büyük ilgisini çekiyordum. Balerinler, tiyatro ve sinema dünyasından çok sayıda kadınla evlenip boşandım.”Ancak eşim Güllüşah’ın yeri başkaydı. Dillere destan aşkımdan Garip ve Elif adında iki çocukları olur.

Müzik eleştirmenleri onun Bob Dylan gibi Blues müzik tarzı çaldığını söylese de ben onun daha farklı olduğunu hep düşündüm. Arşivimde duran 13 Ağustos 2001 tarihinde Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajdan alıntı yapayım. “1932 yılında Diyarbakır’da yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Asıl adım İhsan Sırlıoğlu olmasına rağmen gerçek adıyla kimse beni bilmez. Babam daha askere gitmeden öldü. 17 yaşındaki annesi, üç çocuğu ile bir başına kaldık. İhsani’nin deyişiyle bir hükümlünün boynuna takılmış zincirler gibi takılmıştı zavallı annesinin boynunda asılı kalmışlardı. Şair Ahmed Arif’in mısrasında yazdığı gibi  “İtten aç, yılandan çıplak' günler yaşarlar” O günleri, yokluğu, yoksulluğu İhsani’nin dilinden okuyalım: "Çıplak dolaşırdık. Giysilerimiz yırtık pırtıktı. Etlerimiz görünürdü. Evimiz Melik Ahmet Çarşısı’na yakın bir yerdeydi. Çocukluğumda zaman zaman çarşıya çıkar, çocuk dünyamı tanımak isterdim. Çünkü 2. Dünya Savaşı haberi gelmiş ve Diyarbakır’da kıtlık baş göstermişti. Ekmek karneye bağlanmıştı. Yapraklı Nüfus cüzdanlarımıza alınan ekmek sayısı yazılırdı. Biz yoksullar, ekmek bulamaz, aç yatardık. Ancak devlet memurlarının bir okka ekmek alma hakkı vardı.”

Ciğercinin tahta masasında efsaneyi dinlemeye devam ettik. Çocuk yaşta ayrıldığı Diyarbakır’a yıllar sonra saçları bembeyaz olarak geri dönmüştü. Etrafında toplanan gençlerin ısrarına dayanamayarak bir şiirini okumaya başladı.

Sorguya çekildik tek tek

Ne cigara, ne bir ekmek

Suçumuz türkü söylemek

Üç kişi bir tabuttayız

Plağı çıktığında daha doğrusu her kaseti çıktığında hapsi boylayan bir ozandı. Türküleriyle 60 Senelerinin Türkiye’de sol siyasetin sembol ismi, 'Balta’sını bileyen odun kırıcı İlyas’ın sesiydi...

Odun kırıcıydı adı ilyastı

Yanaştım yanına yüzünü astı

İşin nedir dedim bir küfür bastı

Arkasından baltasını biledi.

Sakalsız adeta kendini çıplak hisseder, hapiste zorla kesilince çok üzülür. Hapiste yazdığı sakal üzerine şiiri aynı zamanda çapkınlığını da vurgular.

“Sakal seni güzel için taşırım.

Ben seni kesemem kara sakalım,

Güzeli görünce hafif kaşırım.

Ben seni kesemem kara sakalım.”

Görsel:  1962 yılında Âşık İhsani ve eşi Güllüşah. Sağda Milliyet gazetesinin bir kupürü.

Uzun saçı, göğsüne varan sakalı ve farklı giyimiyle İhsani bir masal kahramanını andırır. 1960 sonrası dünyada ve ülkemizde, hızla gelişen siyasallaşma Aşık İhsani’nin düşünce dünyasında köklü değişim ve dönüşümlere yol açması kaçınılmazdı. Gençliğinde Stalin bıyığı, sakalı, uzun saçlarıyla olan posterleri gençlerin odalarına asılırdı. Dadaloğlu aldığı kavgacı ruhunu asla kaybetmedi. Karacaoğlan gibi aşkın peşinde koşup duygularının peşinde bir ömür sürdü. Dünyada ün yapmış muhalif sanatçıları taklit etmedi. Ray Charles'ın ya da Johnny Hallyday çığlık türküsü, Charlie Mingus, Bob Dylan ve  joan baez'in protest şarkıları, Âşık İhsani türküleri gibi cesur olamadı. Dünyaca ün yapmış Leo Ferre, Brassens'in taşlama türküleri, Âşık ihsani'in sözlerindeki sözlerle karşılaştırıldıklarında daha masumdular.  Âşık İhsani bu yüzden aralıklarla 17 sene demir parmakların esiri oldu. Geleneksel çizgide başlayan âşıklık serüveninde üretimlerinin ortamın da etkisiyle zamanla politikleşerek başka bir çizgiye evrilmesi açısından sanatı ve tavrıyla sol siyasetin önemli bir figürü olmuştur.  Günlük yaşamda, insanlarla rahatça iletişim kurması, kavgası dostlukları gibi insan sevgisiyle sazının mızrabına dokunurken yokluğu ve acıları paylaşmakta ustalığını gösterdiğini o yılları ünlü ozanı Şahturna ile eşi Şiar Ağdaşan’a Günaydın gazetesine verdiği röportajda söyler.

Samy Halfon’ın yapımcılığını üstlendiği Fransızların 1964 yılında çektikleri, İstanbul belgeselinde oynar. Milliyet gazetesinden Mete Akyol okuyuculara İhsani’nin namının nasıl yayıldığını şu cümlelerle aktarır: "Biliyor musunuz, bizim meşhur Âşık İhsani her geçen gün biraz daha meşhur oluyor. Geçen yaz Fransız rejisör Hanry Sandoz’un yönetiminde bir film çevirmişti Anadolu’da. O film oynuyormuş Fransa’da. Hem de Alain Dalon’un "L’Insoumis" filmiyle beraber." (12.12.1964 Milliyet)

Aşık ihsani'nin "Oy dere Kızıldere böyle akışın nere" türküsü, 12 eylül 1980 darbesi sonrasında yetişen kuşak onu bilmiyor ama,   o dönemde kasetleri milyon satıyor, konserlerine on binler gidiyordu. Türkiye’de protest müziğin öncüsüydü. Bir dönem TİP partisinde milletvekili adayı oldu.  Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Çetin Altan Tarık Ziya Ekinci, Sadun Aren, birlikte mitinglerinde konserler verdi.  O zamanki popülist sol söyleme yer verince biraz da o günlerin siyasi rüzgarlarında başta Taksim 1 mayıs 1976 mitingi olmak üzere onbinlerce kişi konserlerine katıldı. Yakın dostu A. Rahim’in bir yazısında şöyle bahseder. Her ay emekli maaşını birlikte bankamatikten çekerdik. Âşık İhsani her seferinde çocukları sevindirmek için paranın bir kısmıyla alınan oyuncaklar sokaklarda rastgele çocuklara dağıtırdı. Aşık İhsani onların kulağına adını fısıldardı. Bunun neden yapardı, küçük çocukların zihninde, kalbinde adının ölümsüzleşeceğine inanırdı.

17 Nisan 2009’da evinde yapılan belgesel çekimleri sırasında yaşadığı aşırı heyecan nedeniyle fenalaştı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahi Servisi’ne yatırılan Aşık İhsani’nin tansiyonunun yükselmesi sonucu beyin kanaması geçirdiği belirlendi. Yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alınan Aşık İhsani, 21 Nisan 2009’da sabah saatlerinde yaşamını yitirdi. Diyarbakır’ın Şehitlik semtindeki mezarlıkta sessizce toprağa verildi.

Eserleri:  Âşık İhsani’nin Hayat Hikâyesi ve Şiirleri (1960), Âşık İhsani ve Güllüşah (1960), Ağalı Dünya (1964, 1965), Yazacağım (1967), Bakalım Hele (1967), Ozan Dolu Anadolu (1973), Bak Tarlanın Taşına (1974), Vur Ağa’nın Başına (1975), Dünden Bugüne Âşık İhsani (1976), Beyaz Köle (1985), Düş Değil Bu (1999), Bıçak Kemikte (2002).

Kaynakça:  Gazeteci Mete Akyol 12.12.1964 Milliyet, Aşık Şiirinin Politikleşme Sürecinde Aşık İhsani, Barış Demir Kaya, Yüksek Lisans Tezi Sayfa:133,08haber.com.