Yerel seçimlere ramak kala siyaset sahnesinde salvolar da aldı başını gidiyor. Özellikle kırk yamalı bohça gibi aday olan olana.
Tabii ki, her siyasi parti kendi özgür iradesiyle seçime girer, bunda hiç kimsenin itirazı olmaz, olamaz. Ama gel gör ki mesele Kürtler ve DEM Parti olunca herkesim kılıç kuşanır durumda kendini hissettirir.
Yukarıda da belirttiğim gibi ramak kaldı, akla karanın ortaya çıkmasına. Demokrasilerde seçme ve seçilme hakkı tüm yasaların üstünde olagelmiştir. Ülkemizde bu durum birçok badirelerin akabinden sonra bugünlere kadar yuvarlana yuvarlana gelmiştir. Ancak önümüzdeki, yerel seçimlerde durum biraz farklılaşmaya başladı dersem yanlış olmaz.
Özellikle DEM Parti’nin hemen hemen tüm illerde aday çıkarması bazı siyasi parti ve figüranların pek de hoşuna gitmediği orta yerde. Kimi partiler DEM’in AKP ile görüştüğünü dile getirerek sanki suç işlemiş muamelesine tabi tutma telaşı içinde olmaktan kendilerini alamadıkları gibi köpürüp duruyorlar.
Sormak lazım her siyasi parti ve oluşum yeri geldiğinde birbirleriyle görüşmüyorlar mı? Görüşüyorlar, ister kapalı kapıların ardında ister aleni. Buradaki girdap, DEM Parti’nin aday çıkarması başta İstanbul olmak üzere bazı
illerde CHP’ye kaybettirme değerlendirmesi üzerine kurulu. Yanlış bir yaklaşım.
Partiler neden seçimlere girer, iktidar mekanizmaların almak veya ortaklaşmayla birlikte yönetme düşüncesi değil mi. Durum böyle iken, köpürmenin kara çalmanın ne anlamı var. Kocaman bir hiç. Payanda gözüyle bakmak, egoist bir yaklaşım.
DEM’e kim yaklaşırsa bir taraf diğer tarafa saldırmaktan kendini kurtaramıyor. Salvolar havada uçuşuyor. Özellikle Kürt illerinin tamamında aday çıkaran CHP, neden yaptıklarını sorgulamıyor da DEM ’in İstanbul ve diğer büyükşehirlerde aday çıkarmasına üstüne vazifeymiş gibi saldırıp duruyor.
Yetmişli yıllarda yaşamıyoruz, dereden çok sular akıp durdu. Kürtler kendilerini tanıdıkça tarihlerine, dillerine sahip çıktıkça, daha da bilinçli birer birey haline geldikçe hayata başka bir anlam yüklemenin tadına da vardılar. Yaşamın ne denli önemli olduğuna da sıkı sıkıya sarılmayı ihmal etmediler, etmiyorlar.
Salvolarla yol almak mümkün olmadığı gibi bir arpa yol almanın da hayal kurmaktan öte gitmediği hep görülmüştür. Kim kiminle görüşürse görüşsün temel kural DEM için hep ilkeler olagelmiştir. Bu böyle de devam edeceğe benziyor. Aksini düşünmek abesle iştigalden öte gitmez.
Salvolardan vaz geçin önce kendi gerçeklerinizi masaya yatırın, nerede ve nerelerde yanlış yaptığınızın farkına varın ki, gerçekliğe yönelmeniz daha kolay anlaşılabilsin.
Türkiye’de alışılagelmiş bir alışkanlık var ne biliyor musunuz? Kürt annesini görmesin, ona sarılmasın, derdini ana diliyle haykırmasın diye.
Buradan tüm siyasi parti ve oluşumlara tek bir şey söylemek istiyorum. Hani hep derler ya Kürt, Türksüz, Türk, Kürtsüz olamaz diye. Hadi o zaman seçimlerde de propagandalara pranga vurulmasın, her parti kendi özgür iradesiyle halklara seslensin, derdini anlatsın, ne yapmak istediğini sloganlarıyla dile getirsin.
Ben kendi cephemden tüm siyasi partilerde şimdiden başarılar dilerim. Demokrasi de bu olsa gerek değil mi?
Haydi salvo yerine, saldırı yerine, abuk sabuk yaklaşımlar yerine özgürce düşüncelerle meydanlara çıkılsın. Başarılar…
İyi okumalar…