Gazetemiz “Cega Medya”da arkadaşların yayına hazırladığı haberi okuyunca gözlerim donuklaşıyor. Boğazım düğümleniyor. “Diyarbakırlı doktor, siyasetçi, yazar ve insan hakları savunucusu Dr. Tarık Ziya Ekinci, 99 yaşında hayatını kaybetti.” Adımlarımkitaplığımdaki anı kitapları rafına uzanıyorum. “Lice'den Paris'e Anılarım” Kitabımı elime aldım. İkinci defa okumanın vakti geldi diye düşündüm. Yazarı ölünce manevi değeri birkaç kat artmış oldu. Normal bir romanı elinize alın onun 4 katını düşünün 2010 yılında yayınlanmış. Tarık Ziya Ekinci kitabınınSayfa Sayısı 1064. Düşünsenize dolu dolu yaşanmış, Tıp bilimiyle, siyasi yaşamla geçmiş bir ömür 1064 sayfaya sığamamış. Kendisi İstanbul’da iken Sıhhat eczanesinin Eczacısı Zeyyat Münir Cizrelibabamla olan sohbetinde adı geçiyor. Tarık Beg’e nasılsın diye sorulduğunda bir dakika kadar düşüneceğiniz güzel bir cevap verirdi. “Hayat mücadelesi nedeniyle doğduğum günden kötü, öleceğim günden daha iyiyim.”

Tarık Ziya Ekinci'nin kitabı sadece Kürt sorunu, TİP milletvekilliği sol ve siyasetten ibaret değil.Çocukluk ve gençliğinin Lice'si, Diyarbakır’ıdoktorluk günlerini,öğrenciliktenmülteciliğe gündelik hayat mücadelelerinakış gibi işlenmiş. Hekimlik deneyimleri, dostlarını anlatmış.Hiç bitmemiş aktif bir siyasal tanıklığın bilançosu çıkarılmış. Bu bilanço koskoca holdinglerin tablosundaki “aktif ve pasiflere” benzemiyor. O devasa bilançonun içinde şirketlerde olan dolarlar, mal varlıkları, şubeler, bankadaki mevduat hesapları yok.Tarık Ziya Ekinci'nin bilançosunda idealleri, yoksul insanlar, hak ihlallerine arayış, Çözüm nasıl olabilir düşünceleri var. Tamamen art niyetsiz, insancıl ve örnek almanız gereken bir kişiliğin izlerini bulmanız mümkün.

Soldaki görsel Nedim Sayan arşivinden. Tarık Ziya Ekinci (soldan üçüncü) Diyarbakır Dağkapı’da hekim arkadaşlarıyla sohbeti. Arşivimden Tarık Beg’inçıkardığı 1967 yılının Diyarbakır, Mardin, Siirt illeri Tabip Odası adına “Neşter” isimli üç aylık bir derginin bir sayısı kapakta arkadaşı Gülhane Askeri Tıp Akademisinden Dr. Kemal BERKTİN tıbbi makalesini işlediğinden kapağa onun resmi konulmuş.

Onunla tanışmadım ama akrabam ve Dicle üniversitesi kurucularından Prof. Dr. Sıtkı Göral’dan doktor kişiliğini öğrenmiştim. Aklımda kalanları yazayım. “İç hastalıkları uzmanıydı. İyibir doktordu.İstanbul Tıp fakültesinden sonra Dicle üniversitesine gelseydi öğretim görevlisi Profesör olurdu. 1948’de tıp öğrencilerinin ders kitabı olan “Farmakoloji ve Tedavi Notları” kitabı çıktı.

Tıbbi yazıları Neşter ve Dirim dergilerinde yayınlandı. Akademisyen yönü çok iyiydi. Babam Terzi Hayrettin babaannemi ona muayeneye götürmüşçok sıra beklediğini özel muayenesi dolup taşardı. Parası çıkışmayanagülerek; “Paranı cebine koy, senin daha eczanede ifadeni alacaklar.” Hastalarını onurunu rencide etmeden gönderirdi. İlaç firmasında bölge müdürü olunca dahaiyi anlamıştım. Yöremizde o yıllarda yanlış bir inanış vardı. Çok ilaç yazanlar daha bilgili doktorlardı. Tek ilaç yazmışsa O doktor bir şey bilmiyordu. Komik olacak ama maazallah Teşhisi de yalan yanlış koymuş olabilirdi. Bu yüzden başka bir doktorun kapısına aşındırırlardı. Ona muayene olanların ortak söylemi, bazılarına ilaç yazmaz “Senin bir şeyin yok. Biraz Mazıdağı pekmezinin içine yumurta kır kaygana yap, Derik basteginin(pestil) içine cevizdürüm yap ye bir şeyin kalmaz diyen ender doktorlardandı.

Diyarbakır’da Tabip odası nezdinde aylık bilimsel tıbbi toplantılar, ilk defa onun tarafından düzenlendi. Diyarbakır, Mardin, Siirt illeri Tabip Odası adına Neşter isimli üç aylık bir dergi çıkardı. Aylık toplantılarda sunduğu bilimsel tebliğler hekimler tarafından kabul gördü, Neşter Dergisi’nde yayınlandı.Kendi hayat hikâyesinde Türkçeyi ilkokulda öğrendiğini anlatan Tarık Ziya Ekinci,  ilkokulu bitirdikten sonra ortaokulu ve liseyi Diyarbakır’da okudu. 1949’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Mecburi hizmetini Siverek, Diyarbakır ve Lice’de tamamladı. Paris tıp Fakültesi’nde ihtisas yaptı. 1957’de iç hastalıklarda uzman hekim olarak Diyarbakır’a yerleşti.Paramedikal yazıları ile TTB Kongreleri’ndeki konuşmaları ve meslek sorunlarına çözümüyle ilişkin önerileri Tabipler birliği konseyinin yayın organı Toplum ve Hekim Dergisi’nde yayınlandı.Bir başka doktor arkadaşını sözü; “İyi bir kariyeri olmasın rağmen siyaset ve demokrasi mücadelesinin dışında kalamadı ve politik çalışmalarda yer almaya başladı.”

Görsel bir bayram günü Muş Malazgirt cezaevinde bir görüş günü tutuklular ve ziyaretçileri.1968 yılında dönemin ünlü siyasi isimleri.Türkiye İşçi Partisi Başkanı AvukatMehmet Ali Aybar (1908-1995) solunda dönemin TİP milletvekili Dr. Tarık Ziya Ekinci, Kemal Burkay, Tahsin Avcı, Silvanlı Mehdi Zana (Ar pasajında Terzi Kalfasıydı, sonradan Belediye başkanı oldu.) Orhan Kotan, FeqiHuseyin, Canip Yıldırım, Fahri Hüseyin Sarnıç, Salih Elçive sağ başta Gardiyan bahri(Orhan kotan arşivi)

Dilerseniz Dr.Tarık Ziya Ekinci hayatında derin izler bırakan kardeşi Yusuf Ziya Ekinci’nin hayatını kaybettiği günü yazalım.İki kardeş solun farklı çizgilerinde yer aldılar. Bu farkın neden oluştuğunu ve bu konuda neden anlaşmadıklarını bilemiyorum. Bir başka gazeteci arkadaşın onu tanıyanlarla konuşarak ve arşivlerden yararlanarak inceleme yapmasıyla anlamlı bir yazı oluşabilir.

Avukat Yusuf Ekinci, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) gençlik kollarında görev aldı.TİP’ten ayrıldı. Yusuf Ziya Ekinci ulusal bazlı mücadele çizgisini benimsemişti.1993 yılında Erdal İnönü başkanı olduğu Sosyal Demokrat Halkçı Parti’ye katıldı. Ancak aynı yıl içerisinde partiden tasfiye edildi. 25 Şubat 1994 tarihinde de Ankara Gölbaşı ilçesi Doktorlar Sitesi mevkiinde ölü olarak bulundu. O günlerdeAğabey Tarık Ziya Ekinci, Kardeşi Yusuf Ziya Ekinci’nin faili meçhul cinayete kurban gitmesine ilişkin Milliyet gazetesine şu açıklamayı yaptı;

“Rahmetli kardeşim Yusuf, Ankara’da tanınan bir avukattı.24 Şubat 1994’te, yazıhanesinden çıkmış, arabasına binip Oran’daki evine giderken kayboldu. Behçet Cantürk’ün hem arkadaşı hem avukatıydı. İlkokulu beraber okumuşlardı. Meclis’te Susurluk tahkik komisyonu kuruldu. O komisyonda görevli olan Fikri Sağlar’a mektup yazdım. Ancak bir sonuç alamadık.Liceli bir memur olan Kamil Ekinci’nin çocukları olan Tarık BegBabasının evde olmadığı bir zamanda annesine yalvararak, okula gitmeyi istediğini söyledi. Yaşı küçük olduğundan okul kaydı yapılmayınca bu kez nüfuzlu birini devreye

koyarak iki yaş büyüterek okula yazdırırlar. Böylece İstanbul Üniversitesi Tıp fakültesine kadar uzanan başarılı eğitim hayatını sürd.ürdü

12 Mart 1971 sürecinde Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nde TCK’nin 142/1.maddesinden üç yıla mahkum oldu. 12 Eylül 1980 döneminde 5 kez tutuklandı. 1982’de kısa bir süre özgür kalınca yurtdışına çıktı. 1989 yılına kadar Paris’te hekimlik yaptı. 30 Haziran 1989 tarihinde Türkiye’ye döndü. Eski mahkûmiyetinden kalan kısa süreli cezasını çektikten sonra İstanbul’a yerleşti.

Sanırım 1998 yılıydı Diyarbakır Dağkapı’da gazete bayi DoşoAbemiz(Yakup Baloğlu) ve Mehmet Mercan ile sohbet ediyordum. “Biliyor musunMuşlu Gazeteci Orhan Kotan öte dünyaya göçtü.” Onunla tanışmıyordum bana onun yaşamından kesitler anlatmıştı.Orhan Kotan bir anısını söyledi. Ulu Camide namaz vakti bekleyen Xaloların kullandığı ironik bir vecizeyi söyledi. Orhan Kotan der ki; “Tarık Beg seninde başın heç beladan kurtulmi…”Dr.Tarık Ziya Ekinci cevabı aslında belalı bir coğrafyada çektiklerinin özetidir.

Ez HêdiDımeşım, Bela Dıghê Mı,

Ez ZûDımeşım, Ez Dıghêm Bela.

Anlamı;

Yavaş Yüriyem, Bela Bahan Yetişi.

Hızlı Yüriyem, Ben Belaya Yetişiyem…

Kaynakça; Arşivimden Tıbbi neşter dergileri. Milliyet ve Cumhuriyet gazeteleri arşivi, Gazeteci Mehmet Mercan arşivi.