Diyojen Ankara’da fakülte kapanınca Diyarbakır’a gelmişti. Uzun süredir görüşmediği arkadaşlarını görmeye gitti. Dörtyol’da Demir Otel önünde Hasırlı mahallesinden tanıdığı yılların ayakkabı boyacısı Heci Vahit Çetin’e ayakkabısını boyatıyordu. Yan sokakta kavga sesleri geldi. 280 SE son model bir Mercedes’in sahibi “Otel görevlisi nerede” diye bağırırken, ona saldıran adam “Kaplama hevalla senin erabanın camını kırayımda gör” Kızgın adam son model otonun sileceklerini sökmekle meşguldü. Diyojen güçlükle adamı durdurdu. Sinirden ne yaptığını bilmeyen adam ani bir kol hareketiyle kurtuldu. Saraykapı tarafına hızla uzaklaşan otomobilin arkasından son bir deparla koştu. Arka tampona bir tekme vurdu. Otomobil hızlıydı sırtüstü yere düştü. Diyojen sinirden titreyen adama baktı. Bu meşhur “Karate Kadri” idi. Demir Otel yan sokağında teneke sıtıllarla otele gelen müşterilerin arabalarını yıkar, üç beş kuruş harçlığını çıkarırdı. Kadri’ye niye kızdın diye sordu. “Bi sahattır onun erabasını yıhıyam, girmi lira istedim, cebinden birkaç pozuk para verince, deli oldum.” Etrafındakiler onu kürsüye oturttular. Butikçi Hakko “Oğlum sen zeten delisen, bi şe içmedin, yohsa hala ayıg kafadasan” Karate Kadri etrafındakilere bezmiş bir halde dert yanıyordu. Diyarbakırlıların yalnızlığını belirmek için kullandığı, gayrimeşru doğmuş saksağan yavrusu anlamındaki deyimi onun hayattaki çaresizliğini anlatıyordu; “Sahabımız yoh, sanki biz Ako’nun piç’iyiz”    

   

                   Diyarbakırlı Diyojen başka bir gün arkadaşlarını kahvede bekliyordu. Başka masalar boşken bir masanın etrafında toplanmış onlarca insanı görünce yaklaştı. Heyecanla anısını anlatan Karate Kadri’yi gördü. Sanki Osmanlı döneminden gelen Tuluat tiyatrosunu devam ettiren modern bir meddahtı. Etrafındakiler ilgi ile izleyip, dalga geçen olursa “Sus ula avel Kadri abenin lafını bölme” dedikten sonra dikkatle dinlemeye devam ediyorlardı. Konuşan 'Karate Kadri' lakaplı Abdulkadir Demirkan’dı her zaman anlattığı harfiyen ezberlenen anısını söylüyordu “Sene 1979 Sirkecideyem. Ben’em, Bilo’dur, Faxo’dur, Koke’dir, Deli İbo’dur, rahmetli Nedim’dir. Sirkeci Garında içiyoruz. Allah yalanı sevmez, eyice serhoş olmuşuz.” diye başlayıp. İnsanları sanki ipnotize eder, konuşmaya devam ederdi.

              Karete Kadri meşhur Pirêzesine girişi öyle fiyakalı yapardı ki herkes hayretle dinlerdi. ''Pirêze'' kelimesi her ne kadar beyaz yalan söylemek, yaşanılan bir anıyı abartıp bire bin katarak söylense de Kürtçeden Türkçeye geçmiş bir kelimeydi. ''Pirêze'' ekin biçildikten sonra tarlada kalan, anız olarak adlandırılan ekinin köklü sapı anlamı taşıyordu. Karete Kadri Dünyadaki kötü insanlara, servetini fakirlere harcamayıp, kendi rahatı ve zevklerine harcayan, kötülük yapan bencil insanlara söylediği, patenti kendisine ait “Dünya Qebraxların cennetidir” ünlü vecizesi Diyarbakır’da atasözü gibi herkesin kelime haznesindeydi. Qebrah şivemizde aslında kadın satan erkek anlamında olsa da, gülerek söylendiğinde küçüklere sevgi sözü, kızıp söylenince hakaret anlamını taşıyordu.

                Karete Kadri ona ilgi gösteren artıkça pirêzenin dozunu artıyordu, Yüzbaşı John Miller tarafından yönetilen çok iyi eğitilmiş bir komando timinde göreve aldığını Er Ryan’ı nasıl kurtardıklarını anlatırken adeta olayı yaşıyordu. Dört çocuk annesi bir kadın İkinci Dünya Savaşı’nda kaybettiği üç oğlunun ardından çok acı çekmektedir. Şimdi tek dileği hayatta kalan tek oğlunun savaştan sağ salim dönmesidir O timde görevli Karate Kadri “Er Ryan’ı kurtarır” Oysa olay ikinci dünya savaşında gerçek bir olaydan alınan Tom Hanks’in ödüllü filmiydi. Kadri hızını alamayıp Er Ryan’ın düğününü yaptığını bütün Diyarbakır biliyordu. Kimse yalan söylüyorsun demeyince, Kadri doğru! yolda olduğunu anlamış, daha büyük olayların peşinde koşmuştu. Orada bulunanlar Kadrinin seanssına başlaması için çarşı ekmeği arasında ciğer kebabını eksik etmezler, kahveci her zaman kalabalık toplayan velinimeti Kadri’nin önünden çayı, Ünal gazozu eksik olmazdı. İstanbul Haliçteki balıkların tok olmasının sebebi, Karete Kadrinin metresine musallat olan bir qaşmeri (işe yaramaz, komik adam anlamında) Galata köprüsünde doğrayıp onlara yem olarak atması Haliç’te köpek balıklarını elleriyle beslemesi en fantastik hikâyesidir. Balıkların Sirkeci sahilinden başlarını çıkarıp ”Sağ ol Kadri abe sayende doyduk.“ demesi olayı daha da bilim kurgu hale getiriyordu. ‘’ Pirêze hayat doğru yaşanmaz.’’ diyen, hayat profesörü Karate Kadri. Her Pirêze sonuna “Allah yalanı sevmez.” cümlesini ekleyince inandırıcılığı artıyordu. Değme din tüccarlarından daha samimiydi. Bir gün Vatikan’dan Papa’dan davet alır, ertesi gün NASA yetkileri onu telsizden arayıp uzay mekiğinin çalışmayan bir aksamı için ondan fikir alırdı. Cep telefonların icat edilmediği bir dönemde ABD Kenndy uzay merkezinden telsiz dalgalarının nasıl Diyarbakır Dağkapı’ya ulaştığını hiçbir Diyarbakırlı sorgulamaz. Ortada tek bir dalga vardır o frekans Karate Kadri’nin beynindedir.

                Özü sözü bir ‘Karate Kadri’ abimiz. Tek yumrukla on adam deviren, Yeşilçam'ın Kötü Adamları Sütçü adıyla maruf Süheyl Eğriboz. İhsan Gedik. Sönmez Yıkılmaz ve Yadigâr Ejder’in kendisinden ders aldığını. Erotik film yıldızı Arzu Okay ile boğazda tekneyle gezdiğine inandırınca. En büyük Pirêzesini bütün Diyarbakır duymuştu. Türkan Şoray’ın kendisi için intihara teşebbüs ettiğini açıkladı. Gerçi tüm magazin gazeteleri haberi atlamış, yazmamıştı. Diyojen tüm dinlediklerinin İstanbul’da bir haftada yaşandığına inanmasa da çok eğleniyordu. İstanbul’a giden, orada işleri terso gidip, dikiş tutturamayınca Diyojen yolda rastladığı bir hemşerisinin tarifiyle Karate Kadri’yi bulmuştu. İstanbul Sirkeci’nin salaş üçüncü sınıf bir otelinde kalan Kadrinin koskoca şehirde ortada kaldığını anlamıştı. Kadri’yi Sirkeci tren gar’ının karşısında Şerbetçi kafeteryaya götürdü. Birkaç gündür doğru dürüst bir şey yemeyen Kadri’ye yemek ısmarladı. İş insanı Yaşar Şerbetçi’ye tanıştırıp durumu anlattı. İstanbul Sarayburnu'nda sahile sıfır Şerbetçi kafeteryada İstanbul boğazı bakarak çay içtiler. Yaşar Bey aynı zamanda Yenikapı Çakıl Gazinosunu işleten, zor durumlarda olan hemşerilerine maddi manevi yardım eden birisi olduğundan otobüs biletini alıp, bir miktarda harçlık verdi. Bu olayı Diyarbakır’ın yarısı biliyordu. Bir süre Diyarbakırspor başkanıda olan Yaşar Şerbetçi İstanbul da çaresiz kalıp, yardım ettiği her hemşerisine kızarak söylediği meşhur cümlesini duyunca başını önüne eğmişti. “Ula tirrek seni bi daha bu şeherde görürsem, döge döge Sirkeci sırt hammalı çavuşu Zaza Hamo’ya teslim ederem, ömrümün sonuna kadar koli taşırsan, aldığın parayı zorla elinden alıram. Okmeydanı’nda Darülacezeye hibe ederim, de hade dehfol..”

                Karate Kadri “Allah yalanı sevmez” derdi, ama ayaküstü kırk yalan atardı, Onun döktüğü kanların izinden giderseniz onlarca aydınlamamış cinayet çıkardı. Kırdığı kemiklerin sayısı Salahanada (mezbahana) kesilen hayvanlardan fazlaydı. 12 Eylül darbesinden sonra saat 24:00 de sonra sokağa çıkma yasağı başlardı. Saat 23:30 gibi Dağkapı Sino’nın lokantasında önünde bekler, sohbet etmek isteyenlere biraz kebap, fışki (içki anlamında) nevale al, gazi köşkünün bahçasında demlenelim derdi. Tanıdığı onlarca kişiye kendisini davet ettirdiği söylenir. Kötü olayları fırsata çevirmek işte buydu. Hemen bir fayton çevrilir. Gazi köşkünde Kadrinin bitmez tükenmez maceralar eşliğinde çakır keyif olunurdu.

                   12 Eylülden 1980’lerde Kenan Evren paşa onun hızını kesti. Bardağı taşıran damla kahvede siyasi konulara girmesiydi, Lübnan’da Bekaa vadisine gittiğini orayı teftiş ettiğini söyleyince onu fazla tanımayan bir sivil polisin nezaretinde Çarşı karakolunda soluğu aldı. Kadri’yi karşısında gören komiserin suçu ne diye sordugunda sivil polis “örgüt mensubu” dedi. Komiserin kısa bir gülme krizinden sonra “Kadri lan bu, defedin gitsin!” dediğini bütün Gazi caddesi esnafı bilir.

                      Poliste bu türden suç kaydı yoktu. Çok anlatılan bir olayı daha vardır.  Anlatılan fıkramı gerçek mi bilinmiyordu.. Rivayete göre Çarşı Polis karakolunda komiser 1 Nisan şakası olarak “Koşun Karate Kadri cinayet işlemiş” demiş. Polisler yerinden kıpırdamadan “Hangi kahvede anlattı” dediği söylenir.  21.Nisan 2010 tarihinde şehrimizin neşe kaynağı, bozulmamış şivesi ile herkesi kendine hayran bırakan "Karate Kadri" (Abdulkadir Demirkan) yaşamını yitirmesi herkesi üzmüştü. Geçirdiği kalp krizi sonucu 45 yaşında hayatını kaybetti. Yeniköy'deki aile mezarlığına defnedildi.

             15 gün sonra tarih 5 Mayıs 2010 gösterirken Diyojen Mardinkapı’da Abbas’ın kahvesinde sohbete dalmıştı. Urfa kapı civarında Surların dibindeki parkta gariban birisi ölmüş dediler. Kimdi ne yapardı diye düşünürken. Üç gün sonra öğrendiler ki vefat eden 59 yaşındaki "Silahşör Salih” idi (Salih Yılmaz) Salih yürürken sürekli elleriyle sağa sola silah sıkardı. Silah olmayan ellerini görünce onu tanıyanlar teslim oldum anlamında ellerini kaldırdı. Bu karşılıklı şakalaşma Silahşor Salih’in hoşuna giderdi. Ölmeden önce Diyojen’e söylemişti “Sıra bendeydi ama Kadri genç olmasına rağmen benden önce öldi, Dünya Qebraxlara kaldi.”       

Fotoğraf: Foto Prestij Diyarbakır ve Fahri Saran