Biliyorum sevimsiz bir konu ama yazmak zorundayım. Son günlerde olan olaylar sizinde canınızı sıkmıştır. İstanbul Tekel bayisindeki çifte cinayet ve üzerine fazla durmadığımız daha da hazin bir olay DHA ajansının haberine göre Taksi şoförü Samet Kubiloğlu, Beyoğlu'ndan aldığı 3 yolcuyu Gaziosmanpaşa'ya götürdüğü sırada, taksiye silahla ateş açıldı. Saldırıda yolcular yaralanırken, 2 çocuk babası taksi şoförü olay yerinde hayatını kaybetti. Saldırıyı gerçekleştirenlerle taksideki yolcuların husumetli oldukları öne sürüldü. Genç taksi şoförünün iki çocuğu iki yetim kaldı.

  

 Bu olaylar artan bireysel silahlanma sorununu bir kez daha gündeme getirdi. Özellikle kadın cinayetleri, mafya hesaplaşmaları oluyor ve insanlar ölüyor. Ama bu son cinayet videosu yayınlanıp, her şey canlı yayın gibi gözümüzün önünde cereyan etti. Hayatının baharında iki insan yaşama veda edince toplum olarak infiale kapıldık. Bizim Çermik gazetesinin Umut Vakfı’ndan aldığı verilere Türkiye’de yaklaşık 4 milyon ruhsatlı, 36 milyon ruhsatsız silah var. Yani her 2 kişiden biri silahlı. Trafikte tartıştığınız bir kişinin size aniden silah çekip vurması artık üçüncü sayfa haberi oluyor.  Bazen koruma amaçlı taşınsa da, aramızda hayatınızı yargısız bir şekilde söndürecek cellâtlar dolaşıyor. Ama haksız yere insanları öldüren cellâtları aileleri de sevmez.

Sizlere tarihten bir örnek vererek bu insanların toplumda muteber olmadıklarını anlatayım. Bu canilerin ahrete göçtüklerinde cezalandırılacağı İnancındayım.  İstanbul’a gittiğimde vakit olursa cuma namazı için mistik bir havası olan, içinde Peygamberimiz Hz. Muhammet ‘in dostu zat’ın türbesi olan Eyüp Sultan cami benim için vazgeçilmez bir seçenektir.

Sizinde vaktiniz olursa Eyüp’te, mezarlıklar arasından dar bir yokuşla çıkılan, Eski siyah beyaz  filmlerdeki gibi çayınızı içerek kuşbakışı Altın Boynuz denilen Haliç denizinden tarihi yarımadaya bakmak unutulmaz bir andır. Fransız yazar Pierre Loti'nin bir müddet yaşadığı, şimdilerde müze-kafe olan yerde bir çay kahve içmeniz. 1950 yılında üstteki fotoda gözüken Akademisyen Hititolog Emmanuel Laroche gibi bir anınız olmasını isterim. Eyüp’ten yokuş yukarı çıkarken Osmanlı mezarlıklarına tarihsel bir görüş açısıyla bakmanız kültürel birikiminize bir zengin katman daha ekleyecektir. Benim yaptığım gibi mezar taşlarına cahilce boş boş bakmaktansa, 1990 yılında DTCF mezunu, Osmanlıca bilen tarihçi akademisyen arkadaşınızla yaparsanız, geziniz daha da anlam kazanır  Eyüp mezarlığı taş işçiliğinin en güzel örnekleri ile yapılmış mezar taşları ile doludur. Burada gömülü insanların dünyada iken ne iş yaptıklarını mezar taşlarına bakarak anlamak mümkündür, mezar taşındaki gemi çapası işaretinden denizci olduğunu, taştan oyulmuş kavuğundan onun vezir olduğunu, Yazıtlardan, ulema mı, kadı mı? Anlarsınız. Gelelim yazımızın başlığının konusuna;  Osmanlı padişahlarının  “Tiz vurun bunun kellesini” dediği saray cellâtların mezar taşlarının üzerinde ise, isim, doğum tarihi, ölüm tarihi gibi hiçbir yazı ve işaret yoktur. Bu taşlar bir buçuk metre yüksekliğinde 50 cm. genişliğinde dikdörtgen şeklindedir. Birçok insan bu taşların kimsesiz olduğunu düşünür.

İstanbul'da Osmanlı devrinden kalan iki yerde cellât mezarlığı olduğu bilinmektedir, Gençlik yıllarımdan bildiğim hayranı olduğum Anadolu rock gurubu “Modern Folk üçlüsü”nden Haldun Hürel."İstanbul'u Geziyorum Gözlerim Açık" adlı kitabında Tarihi eserleri detaylarıyla yazarken ,cellat mezarlarının Edirnekapı’dan Ayvansaraya inen kara surlarının Eğrikapı civarında olduğunu yazar .

Araştırmacı yazar Halid Develioğlu’nun ifadelerine göre toplu halde bulunan yaklaşık 7 cellat mezarı, Türkiye’de bulunan ikinci büyük toplu cellat mezarlığı olabilir. Osmanlı döneminde cellâtların mezar taşlarında herhangi bir bilgi yazılmamasına dair karar uygulanıyordu. Mezar taşları üzerine beddua edilmesini engellemek için herhangi bir bilgi yazılmadığı biliniyor. Eyüp semtinin yerlileri Halk arasında “lanetli mezarlık" dediği, gündüzleri dahi buradan geçmeye korktuğu biliniyor. Hatta bu mezar taşlarına lanetli olduklarına inandıkları için dokunmak musibet getirir inancındalar. Çünkü buraya gömülenlerden birinin geride kalan aile fertleri birer hafta arayla bilinmeyen bir hastalıktan öldüğünü söylüyorlar.  Cellâtların normal mezarlıkları alınmamasında ise, insana saygı, iyilerle kötüleri aynı kefeye koymama felsefesi yatar. Halk bu insanların cesetlerini aralarına almamakla bunu anlatmaya çalışmıştır. Mezar taşlarında hiçbir yazı ve işaret bulunmaması ise anlaşılır bir durumdur.   Bu, öldürülen kişinin geride kalan yakınlarının, bunları mezar taşlarından bulup mezarlarını tahrip etmemesi,  cellat baba seçmeme şansı olmayan günahsız çocukların kimler oldukları, varsa annesi, babası, akrabaları bilinmeyecek, cellat yakınları diye dışlanmayacaktır.

Haksız yere insan canına kıyanların mezarı ayrı olsun diyenler olacaktır. Bence bu da olmaz, Toplumsal şiddete maruz kalanların mezarını yaptırmalı ve mahkeme kararıyla ibreti alem için örneğin şöyle yazılmalı.

Burada yatan taksi şoförü şu kişiler tarafından acımazıca katledilmiştir. İki çocugu yetim kalmıştır, Ailesi ahrette davacı olacağını beyan etmişlerdir..

Sizin mezarınızın taşına ne yazılmasını istersiniz? En iyisi siz cellat olmayın. Bir anlık öfkeyle insanları öldürmeyin. İsimsiz veya her gelenin beddua edeceği bir mezarınız olmasın. 13 Ekim 1956 tarihinde Viyana’da vefat eden. Cebeci Asri Mezarlığı’nda yatan, Ankara’ya her gittiğimde ziyaret edip çiçek bıraktığım. Büyük şair Cahit Sıtkı Tarancı gibi insanların görünce sizi etkileyecek bir mezar taşınız olsun.

Neylersin ölüm herkesin başında

Uyudun uyanmadın, olacak.

Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak.

Taht misali o musalla taşında.

Şair Cahit Sıtkı Tarancı bu şiirinde Dünyadaki  tüm maddi birikimlerin boş olduğunu, makam ve mevkilerin ebedi dünyada işe yaramayacağını, sadece yaptığın iyilikler ve dünyadaki kalıcı eserlerinle var olacağını ima eder.

Bu yazımı sevgilisini, ona ümit vermeyen tanımadığı kadını veya  eşini çocuklarının gözü önünde katleden, hayatı boyunca kravat  takmamış,

Mahkeme gününde kravatı eğreti bağlayıp, başı önünde birkaç yıl daha az ceza almanın peşinde olan eli kanlı katillere ithaf ediyorum. Mübaşirlere de yetki verilsin cinayet davalarında kapıda kravatları alınsın!....

1 görsel DHA haber ajansı

2 –Görsel Bir İstanbul hayali- twitter sayfası arşivi

3 – Selman Söylemez arşivi

4- Fotoğrafçı  Kazım Yıldızer