1978 yılları Diyarbakır’da kenger artisli çiklet sattığım günlerde Gazi köşküne bir tur midibüsü geldi. Yanlış hatırlamıyorsam İngiliz bir turist grubuydu. Küçük çocuklar ‘’Hoke, hoke'' diye bağırıp peşlerinden giderken turist rehberi onları susturmakta güçlük çekiyordu. Aslında turistlere hoke denilmesinin nedeni pirinçlik köyünde Amerikan üssünde bir ucu kıvrık sopalarla oynanan hokey bir top oyunuydu. Pirinçlik köylüleri bu oyunu izlerken Amerikalılara tıpkı Ramazan’a Remo dediğimiz gibi Pirinçlikteki Amerikalara Hoke dediler. Nedeni bilinmez çocukluğumda bütün turistlere toptan Hoke demeye başlandı. Sanırım Margosyan, kitabında yazdığı gibi bir gelenekti. Hıristiyanların hepsi gavur veya "Fılle" oldukları halde kendi içlerinde Ermeni, Süryani, Keldani, Pırot'tular. Ermeniler ise Süryanilere "Asori" derlerdi. Müslümanların tüm Hıristiyanlara toptan gavur demelerine karşılık, Hıristiyanlar da tüm Müslümanlara "Dacik" diyorlardı. Ama genelde etnik kimliği vurgulamamak için herkes birbirine kirve derdi.
Ben‘’Hoke, hoke'' diye bağıran çocuklara Kürtçe biraz çıkışınca sustular. Çoğu Mardinkapı’da tanıdığım halka tatlı, pamuklu şeker, balon satan mehle çocuklarıydı. Turist rehberi elindeki notlardan Köşkün Akkoyunlar dönemi ve mimarisini İngilizce okuyup anlatırken,araya girdim ’’Abe yanlış bilisen, burası daha önce Osmanlı dönemi Semanoğulları köşküdür, Cumhuriyet döneminde Atatürk kalınca müze oldu,Gazi köşkü ismini aldı ’’ dedim ve daha ayrıntılı tarihini anlatınca beni dinleyip, cümle cümle söylediklerimi İngilizceye çevirdi. Gurubun gezisi bitince, ben yaya dönecektim, Ulusoy turizm turist rehberi ''Gel senide çarşıda bırakırız'' dedi. Sonra yoldaki sohbetimizde surların tarihini de Romalılar devrinden başlayıp anlatınca, istersen gel Demir otelde akşam yemeği yiyelim dedi.
Akşam Demir otelin terasına inerken, turist gurubuna verilen yemekte hayatımda ilk defa açık büfe gördüm. Kargadan başka kuş, Ciğerden başka kebap bilmezdim. Çaktırmadan ilk kez tanıştığım dana nuar rostodan bolca alıp, üzerine tereyağlı patates püresi beşamel soslu kızarmış mantarları koyup afiyetle yedim. O yıllarda saçlarım altın sarısı, gözlerim yeşil olduğundan herkes bana saripişo (sarı kedi anlamında) derdi. Biraz da turistlere benzerdim. Otelin müdürü misafirlere tek tek hoş geldiniz derken. Bana sıra geldi. Müdür gülerek ‘’Welcome,’hello boy, what is your name’’ (hoş geldin genç adın ne) diye bana sorunca. Bende okulda biraz İngilizce öğrenmiştim. ‘’Abe my name is Arif’’ dedim. O başta söylenen ‘’Abe’’ kelimesi benim çakma İngiliz olduğumu kanıtladı. Neyse ki turist rehberi durumu anlattı, beleş misafirlikten atılmadık. Demir Otelin sahibi aynı zamanda müdürü Süleyman Demir Diyarbakır Maarif kolejini bitirdikten sonra İngiltere de Turizm eğitimi okumuştu. Entelektüel birikimi olan bir iş insanıydı. Sonra oteli iş insanı Behçet Cantürk’e satıp. Bodrumda Halikarnas oteli açtı. Dünyanın en büyük açık hava diskosu diye nam saldı.
Süleyman bey benim Ziya Gökalp lisesinde öğrenci olduğumu öğrenenince, ara sıra yemeğe gel dedi. Samimiyetler ilerleyince orada önce garson sonra gece santral memuru olarak başladım. Gündüzleri liseye gittim. Süleyman Demir İngiltere’de okumanın verdiği avantajla sosyal iletişimi kuvvetliydi. Diyarbakır pirinçlik köyünde Nato üssündeki komutanlar Demir oteldeki terasında haftada bir yemeğe gelir, yanlarında Newyork’da çalınan en son plakları orada çalarlardı. Cumartesi veya Pazar akşamları çoğunluk yabancı turist olurdu. Burada Süleyman bey’in Alman hanımının payı büyüktü birkaç dil biliyordu. Gelenlere kendini evinde gibi hissettiriyordu. Hanımının ismini unuttum, ama Süleyman bey restoranın üstündeki taraçada süit odada kalırlardı. Uzaktan akraba çıkmıştık. Sabah kahvaltısını vermek için bir tek Arif gidecek diye talimat vermişti. Artık Alman hanımı ve Süleyman beyin’in ailesinden biriydim. Diyarbakır’da ilk defa her gece değişik bir menü ile bir gün İtalyan, bir gün Fransız mutfağı ile çok popüler bir yer olmuştu. Şimdi bu geleneği teras meyhane zengin mutfağı ve mezeleriyle devam ettiriyor. Ankara ya okumaya gittiğimde. Demir oteldeki günlerimi çok aradım. Ankara Emek semtindeki Diyarbakır yurdunda tabldotta köri soslu biftek, Beşamel soslu lazanya yoktu,onun yerini kara şimşek (mercimek) kuru fasulye pilav veya Ketçap damlatılmış oba makarna almıştı.
Görsel Arif Özavcı arşivi Demir Otel 1978 senesi
Görsel : Tablo Gazi köşkü Suluboya çalışması.
TBMM müzesinin köşkler arşivinden alınmıştır.