Mardin’in başka şehirlerden farklı, dumanlardan ve kötü insanların varlığından kirlenmiş metropollerin aksine, çiçek kokulu, pürüzsüz bol oksijenli, mistik bir dini mabedin içindeyiz. Nazım’ın şiirinde yazdığı gibi “Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü” yaşayan bir ruh hali taşırken, takvimler 29 Nisan 2016 gününü gösteriyordu. Mimari özellikleri açısından adeta ben yaşıyorum diyen manastırın içinde olmak sanki 5 yüzyıla misafir geldiğinizi hissettiriyordu. Mor Mihail Kilisesi (burç Manastırı) bekleşirken Süryani Ortodoks cemaatinden arkadaşlarım 2 yüzyıldan kalan mezarları gösterip bunlar bizim atalarımız diyordu. İçimde huzursuzluğun nedeni aklımdan bir türlü gitmeyen “Sur çatışmaları” daha geçen ay durulmuşken, adımlarım Diyarbakır’a gitmek istemiyor. Etrafı demir bariyerle kapalı Diyarbakır Sur ilçesindeki Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, ve Cemal Yılmaz mahallelerinin son halini görmek içimden gelmiyordu. Bir ilaç firmasının semineri için önce Urfa’ya sonra İstanbul’a kız kardeşimin yanına gidip akrabaları ziyaret edip, İstanbul tarihi yerleriyle geçmiş günleri unutmak istiyordum.

    Süryani ve Müslümanların aynı hüznü yaşadığı cenaze töreninde zaten yorgun olan psikolojim daha da darbe alıyor. Karşımda duran 92 yaşındaki kadının cenazesine ve gülen resmine dalıp gidiyorum. 1988 de eşime hediye ettiği el basması Şahmeran desenli örtü misafir odamızı süsleyen, biz ayrılırken “Size mırra kahvemizi ikram etmeden olmaz.” diyen Nasra Teyze 2 gün önce hayatını kaybetmişti. Boyama ve basma sanatının son ustası olarak kabul edilen Süryani Nasra Şimmeshindi, az sonra Vasiyeti üzerine, Mor Mihail Kilisesi bahçesinde onların kutsal saydığı toprağa emanet edecektik. Oradan ayrılırken başsağlığı dilemek için cenazeye katılan yakınlarını gözlerim aradı. Dostlar birkaç kişiyi işaret ederlerken, Müslüman olanlarda dâhil çoğu Mardinli bu cenaze hepimizin diyor. Nasra Şimmeshindi ya da tüm Mardinlilerin dediği gibi “Nasra Teyze” 600 yıldan daha fazla bir geçmişe sahip olan basmacılığın son temsilcisiydi. Okula gitmediği için Türkçe bilmeyen Nasra teyze babasından miras kalan ahşap kalıplarla, 50 yıldır hiç değiştirmediği fırçalar ve kök boyalarla patiska bezlere motifler çizip, boyuyordu. Beyaz patiskalardaki tasvirleri için en canlı renkleri kullanıyordu. Baktıkça başka boyutlara götüren motiflerle insanların ruhuna işliyordu. Süryani basma sanatı ustası İncil’den tasvirlerle süslü rengârenk soyut desenler, kilise perdesi, masa örtüsü, duvar süsü yaparak basmacılığı bir Süryani geleneği olarak yaşatmaya çalışıyordu. Eserleri Ortadoğu’da, Avrupa’da ve Amerika’da birçok Süryani kilisesini süslerken, ölümsüzleşti ve sanatsal bir iz bırakarak gitti. Üzücü olan bu sanatı devam ettirecek kimsenin olmamasıydı.

                           Osmanlı döneminde 1924 yılında Mardin’de Farha ve Miksi İshak Şimmeshindi’nin altı çocuğundan biri olarak bu kadim şehirde dünyaya geldi. Annesi adı Farha idi. Elleriyle ilmek ilmek sabırla halı dokurmuş, bir dönem Mardin’de konakta Arapça öğretmenliği yapmıştı. Babaları Mıksi İshak Şimmeshindi, kendisi gibi çocukları Cemil, İbrahim, Şefik’i, Süryanilerin Şimmes dediği (diyakos/papaz yardımcısı) olarak yetiştirmişti. Hindistan’dan 600 yıl kadar önce göç eden yardımcı papaz anlamına gelen Şimmes'in soyundandı. Miksi, Süryanilerde “Kudüs Hacısı” anlamına gelmektedir. Aynı zamanda ressam ve heykeltıraş olup kilisede papaz yardımcığı da yapan baba, kızına Nasra adını vermesi dini inançları gereği Nasralı olan İsa peygamberden esinlenerek koymuştur. Miksi İshak asıl geçimini basmacılıktan kazanmaktadır. Süryani okulları kapatıldığı için okula gidemeyen ve Türkçe öğrenemeyen Nasra, gençken nişanlandığı Kermo Çilli ile evlendi bu izdivaçtan 5 çocuk sahibi olur. Evin geçimine katkıda bulunabilmek için uzun yıllar terzilik ve oya işçiliği yapar. Kocasını yitirdikten sonra ise, kaybolmaya yüz tutmuş bir Süryani geleneği olan baba mesleği “basmacılık” sanatını sürdürmeye karar verir.

                  Babadan kalma ahşap kalıplar, yıllanmış keçi kılından fırçalar ve her biri yaprak ve çeşitli ağaç kabuklarından kök boyalarla yola çıkar. Süryanilerin 5 yüzyıldan miras kalan motifleri bu kalıplarla beyaz patiskalara sanat eseri titizliğinde işler. Desenleri çoğu onun hafızasındadır o sihirli eli ile çizer, kök boyalarla renklendirip bez ikonlarına bakanların hayranlığına bırakır. Basmacılık, Dünya baskı tarihinde ilk olarak mum, toprak ve ahşaptan yapılan kalıplarla görülmüştür. İlk örnekler Mezopotamya’da tahta kalıpla kil üzerine baskı yapıldığı da bilinmektedir. Süryanice “Hetmo” adı verilen baskı-boyama, bir kalıp zanaatı aslında keyifli fakat ustalık isteyen bir sanatsal üretimdir. Baskı ve boyama tekniğinde, daha önceden hazırlanmış kalıbın yüzü boyaya batırılarak, kumaş üzerine bastırılır. Kumaş üzerinde çeşitli desenler elde edilir. Bu işlem, genellikle ceviz ağacından elle oyulan tahta kalıplar ve kökboyası kullanılarak yapılır. Süryani baskı-boyama sanatı ürünü olan kilise perdeleri, efsane sahnelerini konu edinir. Günümüzün ilerleyen teknolojisi, bütün alanlarda olduğu gibi basmacılığa olan ilgiyi de azaltmıştır. Bu zanaat artık yok olmak üzeredir. İsa ve havarilerini, Şahmeranı, İncil ayetlerini, melekleri, İsa’nın “doğumu ve vaftizi” Meşhur bir tablo olan “Son akşam yemeği” kilise perdelerinin örtülere işler. Artık eserleri yalnız Mardin ve çevresinde değil, Dünyanın çeşitli manastır ve kiliselerince de aranır oldu. Mardin’deki taş evi, onun hem yaşadığı mekan, hem de sanatını icra ettiği atölyesiydi.

   

                   Yanlış hatırlamıyorsan 12 Mayıs 2017 de tekrar Nasra Teyze’nin eserleriyle karşılaşma imkânı buldum. Bu eserleri yapacak kimse kalmadı derken, Görselde olan torunu Riva Ezilmez Hanımefendi Mardin’in görsel tarihini evrensel simge ve motiflerle özgün yorumuyla harmanlayarak resmetmişti. Adı unutulmayacak anneannesi Nasra Şimmes’i yaşatıyordu. Füreya Koral Sergi salonunda Nasra teyze’nin olağandışı çalışmalarını ve onun adını yaşatan torunu Riva Ezilmez’in eserlerini gördüm. Mezopotamya kültürlerinin yaşayacağına dair kaybolan ümitlerimi alevlendirdi. Riva Ezilmez’in değerli bir miras olarak ailesinden kalan tahta el baskılarıyla eserler vermeye devam ediyordu. Dünyamıza güzellik katan, unutulmaya yüz tutmuş meslekleri yaşatan değerli sanatçılar var oldukça yaşama sevincimiz sürecek.

Görseller : Mor Mihail Kilisesi, Turist Rehberi Mevlit Fidan  

Cenaze töreni DHA haber ajansı,

Kültür Bakanlığı Araştırma ve Eğitim genel Müdürlüğü arşivi.