Son dönemlerin en çok tartışılan konuların başında, Türkiye nereye evriliyor, Müslümanlaşıyor mu, Araplaşıyor mu? Bu konunun detaylarına inildiğinde gerçekler gün yüzüne çıkıyor. 

Zaten Müslüman olan Türkiye’de bunu dillendirmek ve tartışmak abesle iştigalden öte gitmeyen bir yaklaşım olur.

O zaman genele bakıldığında Araplaşma eğilimi ağır basıyor. Ülkenin herhangi bir kentinde bunu görmek ve yakalamak gözden kaçmıyor. Özellikle metropollerde bunu hissetmek ve görmek daha kolay. Her köşe başında Arapça tabelalara rastlamak mümkün. Mekân yok ki Arapça konuşulmasın, Arapça müzikler çalınmasın. Bu artık kanıksar bir hal alıyor. Tanınan ve bilinen büyük marketler ve firmalarda da durum farklı değil. Hem Arapça hem Türkçe isimlere ağırlık verildiği gözlemleniyor. 

Alışveriş merkezleri ve piyasa esnafı da modaya uyarak, hemen Arapça öğrenmeye, hem de para kazanmanın yollarını elden bırakmıyorlar. Eleman alımında sorulan ilk soru ‘’Arapça biliyor musun? ’’oluyor. 

Eski devirlerde bu soru ‘’İngilizce, Fransızca veya Almanca biliyor musun?’’  idi. Devir değişti değişmesine de insanlar neredeyse ana dillerini daha az konuşur hale geliyor. 

Buna turizm gözüyle bakan olacak tabi ki, ülkeye her milletten turist gelmesi kadar doğal bir durum yok, buna kimseden itiraz da olmaz, olamaz. Ancak, madalyonun öte yüzü bu durumu biraz da tersine çevirir işaretler vermekte gecikmiyor. 

Mülk ve arsa alımında başı Katar, BAE, Irak, İran, Suudi Arabistan gibi ülkeler alırken, bunu son dönemlerde Afganistanlı ve Suriyeliler takip ediyor. Ama bu iki kesim biraz daha varoş denen gettoları tercih ediyor.

Dünyaca ünlü Siyaset Bilimci Olıver Roy’un İstanbul’la ilgili bir anısını hatırlatmadan geçemeyeceğim. Roy, gezisi sırasında karşılaştığı manzaranın geçmiş ile hiçbir ilgisinin kalmadığını, şu cümlelerin üstüne basarak dillendirilmekten kaçınmıyor. Ne diyor Roy, ‘’Türkiye’nin Müslümanlıkla ilgili bir sorunu yok, Araplaşmayla ilgili sorunu var’’ derken bir bilim insanının net saptaması hafızalardan silinmeyecek gibi.

Evet Türkiye’nin İslam’la, Müslümanlıkla hiçbir sorunu yok, olamaz da. Bunu düşünmek bile hayatın gerçekleriyle bağdaşır bir durum değil. İslamiyet’in kutsallığı Türkiye’de yaşayan her insanın içine işlenmiş bir elmas gibi. Ancak, son dönemlerde İslamiyet ve dindarlık adına sahaya inen bazı gruplar, kötü örnek oluşturarak, en büyük zararı inançlara verdiğini bilmelidirler. 

İnanç vicdanıdır, bunu köreltmeye, ortaçağ Kalvenizm’ini diriltmeye kimse kalkmasın. Dini bir baskı aracı olarak kullanarak, ‘’Ben senden daha Müslümanım, benim dediklerim doğru, bu yoldan şaşma’’ gibi saçmalıklar toplumsal tepkilere yol açar, kimse de önünü alamaz.

Ülkemin Araplaşmasına, demografik yapının değişmesine gönlüm razı olmaz. Mazluma sözüm yok, ama ve lakin benden üstün tutulmasına da rıza göstermem. 
‘’Elhamdülillah Müslümanım, ama Arap değilim’’…