Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri, yüzyıllara meydan okuyan güzelliğiyle sadece Diyarbakır’ın değil, tüm insanlığın ortak mirası olarak UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor.

Ancak bu paha biçilmez değerin korunması, sadece listeye girmekle bitmiyor; asıl zorluk, bu mirası geleceğe taşıyabilmekte yatıyor.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları, Dicle Vadisi’nin doğal yapısının korunması ve yeni yapılaşmaların önüne geçilmesi amacıyla başlattıkları incelemelerle bu zorluğun ne kadar büyük olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Eş Başkanlar Serra Bucak ve Doğan Hatun, bölgenin ekosistemine zarar vermeden, yurttaşların doğayla iç içe olabileceği temiz ve güvenli sosyal alanların oluşturulması gerektiğini vurguladı. 

Bu söylem kulağa hoş gelse de, gerçekleşmesi için atılması gereken adımlar bir hayli cesaret gerektiriyor.

Daha önce Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nde yaşanan tahribatların ardından UNESCO, bölgenin dünya mirası listesinden çıkarılma tehlikesine karşı yerel yetkililere bir yıllık bir süre tanımıştı.

Bu süre zarfında yapılan tahribatların düzeltilmesi ve ilgili raporların hazırlanması bekleniyordu. 

Yetkililer, raporun hazırlandığını ve gönderildiğini açıklamıştı. UNESCO'nun, gönderilen raporu eylül ayında yapılacak toplantıda değerlendireceği söyleniyor.

Alınan önlemler ve yapılan açıklamalar, kentin mirasını koruma kararlılığını yansıtsa da, geçmişteki ihmallerin gölgesi halen üzerimizde dolaşıyor. 

Eş Başkanların söyledikleri her şey doğru ve gerekli; ancak bu işin sadece söylemde kalmaması gerekiyor. Çünkü UNESCO’nun, Diyarbakır’ın geleceği üzerindeki etkisi büyük.

UNESCO, dünyanın dört bir yanından gelen uzmanlarla hazırladığı raporlar doğrultusunda, listede yer alan alanların korunup korunmadığını sıkı bir şekilde denetliyor. Eğer bir alan, listeye girdiği standartları kaybederse, bu durum derhal rapor ediliyor ve gerekli önlemler alınmazsa, o alan liste dışı bırakılabiliyor.

Eş Başkanların çağrısı, sadece Dicle Vadisi için değil, tüm kent için bir uyanış niteliğinde. Sorumluluk hisseden herkesi daha duyarlı olmaya davet etmeleri, bu mirasın sadece yerel yönetimlerin değil, her bir yurttaşın omuzlarında taşıdığı bir yük olduğunu hatırlatıyor.

UNESCO’nun raporları ve uyarıları dikkate alındığında, bu duyarlılık her zamankinden daha kritik bir öneme sahip. Diyarbakır’ın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nden çıkarılma tehlikesini atlatsa dahi bu, sırtımızı yaslayıp rahatlama lüksüne sahip olduğumuz anlamına gelmiyor.

Geçmişte yapılan hatalar ve ihmaller, gelecekte tekrarlanmamalı. Yoksa, bir zamanlar medeniyetlerin buluşma noktası olan bu kadim kent, dünya mirasından sadece bir dipnot olarak kalabilir.

Dicle Vadisi’nde bugün alınacak her karar, yarınlarımıza dair atılmış bir adım olacak. 

Bu kez, UNESCO’nun raporlarından değil, bizim somut ve kararlı adımlarımızdan bahsedilmesi için harekete geçmenin tam zamanı.