O gece Hava insanın önünü göremeyecek kadar sisli ve soğuktu. Öğretmen Murat Karamutlu bir alev topunun içinden sağ çıkmıştı. Her tarafı yanıklar ve yara bere içindeydi. Celal Tokmak’ın da bilinci yerinde değildi. Yüzünde, ellerinde, kafa kısmında yanıklar vardı, bir de sırtından çarpmadan dolayı yaralanmıştı. O esnada acıyı hissetmiyordu. Kırağı yağmış çamurlu otların üzerinde aynı kaderi paylaşan Murat ve Celal bir kadın ile karşılaştılar. Aliye İl’in bilinci yerindeydi. Yüzünde şaşkın bir ifade bir yanık izi ufak tefek sıyrıklar dışında bir şeyi yoktu. Celal Tokmak ve Aliye İl, uçakta 17’nci sırada yan yana otururken Üst üste yaşanan patlamalardan üç parçaya bölünüp yanan Konya adlı uçaktan koltuğuyla fırlamıştı. Alevlerin yuttuğu uçakta gördüğü en son görüntü ayağa kalkmaya çalışan yanan bir insanın siluetinin çığlıklarıydı.
İşte tam o saatlerde ben Annem ile İstanbul’da kalan kardeşimin evindeydim. Telefonla arayan yeğenimdi. Nasılsın bile demeden “Çok şükür Arif dayı yaşıyorsun, Diyarbakır uçağı düştü, bu yüzden aradım.” dedi. İstanbul’dan uçakla döneceğimi sanan akrabalar telaşlanmışlardı. Ben iki gün sonra Öz Diyarbakır firmasının otogar müdürü arkadaşım Urfalı Nahit Ülgen’in otobüsüyle döneceğimi söyledim. Yeğenim “Uçağın nereye düştüğünü söylesem inanmazsın. Havaalanının bittiği yerde bizim köy ile pistin arasında bir yere düştü. Ben kaza yerinin yakınına gittim askerler vardı fazla yaklaşamadım. Biraz evvel yangını söndürdüler. Kazada hayatını kaybedenlerin cesetlerini Dicle Üniversitesi Şeref İnalöz Kapalı spor Salonu'na götürdüler. Yanan Cesetler yakınları tarafından burada teşhis edilecek.” Söylediği yeri anlamıştım. Şimdiki adı Özdemir köyü olan arazinin ilerisinde bizim eski adıyla Dedem kahveci Abbasın Zoge çiftliğinin arasındaydı. Halen de teyzemin tapusunun oldugu araziye çok yakındı.
Detayları birkaç saat sonra TV İzlemeye başlamıştık. “İstanbul-Diyarbakır seferini yapan THY RJ-100 tipi TK 634 sefer sayılı "Konya" adlı uçağı bu akşam 20:15 de (8 Ocak 2003) İstanbul'dan havalandıktan sonra Uçağın iniş yapmak için Çınar İlçesi üzerinden Diyarbakır Havaalanı'na doğru alçaldığını, yoğun sis yüzünden Diyarbakır'da pist yakınlarında düşerek 3 parçaya ayrıldı. Parçalarının 800 metrekareye dağıldığı uçakta, 75 kişi yanarak hayatını kaybetti. Bu kazadan sadece 5 kişi yaralı olarak kurtuldu.
Kurtulanlarda Aliye il Hanımefendi İstanbul’da oturuyordu Siverek ilçesinde vefat eden bir yakınının taziyesine gidiyordu. Aliye İl’in 75 kişinin can verdiği kazadan kurtulduğuna sevinemedi. Gözlerinin önünden gitmeyen 2 yaşındaki Helin’i unutmamıştı. Yolculuk boyunca birkaç koltuk ötede ona şirinlik yapan minik kız Helin yaralı olarak bulunmuş ancak iki gün sonra Dicle ün. Tıp fakültesinde yoğun bakımda yaşam mücadelesini kaybetmişti.
Bismil Oğuzlar köyü ilkokulunda görev yapan Antakyalı Öğretmen Murat Karamutlu kurtulmuştu, yedi yıllık eşi ve aynı okulda görev yaptığı eşi Öğretmen Eser Karamutlu, henüz 2.5 aylık kızı İrem’i uçak faciasında yitirdiğinden habersiz ambulansla asker hastanesine gidiyordu. Ağabeyi Mehmet Karamutlu, "Gerçeği ona nasıl söyleriz bilmiyorum. Yedi yıl boyunca çocuk hasretiyle yanıp tutuşuyorlardı. 2.5 ay önce İrem dünyaya geldi. İrem sarılık olduğu için İstanbul’a gitmişlerdi" diye konuştu.
Kazadan sağ kurulan Gencel Güneş İstanbul’dan eşi Avniye Güneş’i arayıp otobüsle döneceğini söylemişti. Ama son anda fikrini değiştirip THY’den bilet aldı. Biniş kartını alırken 17’nci sıraya yerleştirildiğini görünce sitem etti görevliye, "Daha önde otursaydık keşke" dedi. Yanında arkadaşı İstanbul’dan mal almaya giden Konfeksiyoncu Celal Tokmak ile böyle korkunç bir kazadan kurtulduğuna inanamıyordu. Görevlinin koltuk seçiminin 75 kişiye mezar olan uçaktan sağ kurtulmasına vesile olacağının farkında değildi. Gencel Güneş Kazadan sonra kaldırıldığı Diyarbakır Askeri Hastanesi’nde Yüzündeki sargılar açılınca çok üzüldü. ilk kez aynaya baktığında kendisini tanıyamadı karşısında başka bir yüz vardı Kaşların yarısı, burnunun ucu yoktu, göz kapakları aşağıda duruyordu.. Herkesin çok yakışıklı bulduğu Gencel yoktu. Pek beğendiği çehresinden eser yoktu. Kızlarından Şilan "Bu adam babam değil, benim babam nerede” diyordu annesine. Evet, hayattaydı, bir mucize yaşamıştı ama bundan sonra yaşam zordu. Burak Altındağ'ın Azrail'le iknci defa yaklaşmıştı. Bilgisayar mühendisi olan ve 6 ay önce evlenen Altındağ'ın 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara Depremi'nde Gölcük'te deprem sırasında da burada yedek subayolarak bulunduğu ve depremden yara almadan kurtulmuştu. Kadıköy Kozyatağı'nda İris Telekomünikasyon şirketinde çalışan Altındağ'ın baz istasyonu kurmak için Diyarbakır'a gitmişti. Genç mühendis, uçağın düşmesinden sonra hastaneden İstanbul’daki eşi Ayşe Altındağ'ı arayarak iyi olduğunu ve kazadan sadece birkaç kişinin kurtulduğunu söylemişti.
75 kişinin hayatını kaybettiği, 5 kişinin yaralı kurtulduğu bu uçak kazası, ILS, uçağın pist başına kadar hassas yaklaşmasını sağlayan bir seyrüsefer yardımcı sistemidir. Bulut tavanının alçak, görüş faktörlerinin kötü olduğu hava koşullarında, uçağın alçak bir biçimde piste yaklaşmasını ve piste elektronik cihazlarla emniyetli iniş yapmasını sağlar. Kazanın ertesinde Hürriyet gazetesinin sekiz sütuna sür manşet ile yazdığı kapak sayfası belki de her şeyi özetliyordu. “1 Milyon dolarlık cihazı yüzünden yanarak öldüler” ILS cihazı olsaydı bu kaza olmayabilirdi diyen uzmanlar vardı. Can Erertem hocamızın açıklaması farklıydıi; Uçak, o anki Diyarbakır yerel basıncı olan 1021 milibara geçmesi gerekirken standart deniz seviyesi basıncı olan 1013 milibarda kalmış, böylece normalden daha alçaktan yaklaşmıştır. 34 pistine yaklaşan uçak minimum denen inip inmeme kararı verme noktasına geldiği zaman çok daha alçaktaydı. CVR kayıtlarına göre pistin sonunu görüp inmeye çalışan pilotlar normalden çok daha alçak geldiğinden pas geçip yeterli bir yükselme varyosu elde edemeyip yükselemeden yere çarpmışlardır.
Uzmanlar karayoluna göre havayolunun daha güvenli kaza olasılıgı daha düşük bir ulaşım şekli olduğunu söylüyorlar. Tabi ki gerekli kontrollerin ve testlerin olması ve en önemlisi Havaalanına uçakların güvenle iniş yapması açısından tüm teçhizatın tam kontrollü olması gerekir. İstanbul Beylikdüzü’nde Tıp fuarını medikalcı bir arkadaşımla geziyorduk. Pandemi dönemiydi Kendisi firmasına Tansiyon aleti ve Ateş ölçer cihazı alacaktı. O sıralar güvenlik şirketleri bina girişlerinde ateş ölçüyordu çok talep vardı. bir Alman firmasının fiyatı Çin firmasına göre iki kat fazlaydı. Alman firmasının bir sözü işinsanı arkadaşımın onlardan bir kontenyer cihaz sipariş vermesine sebeb oldu. Temsilci şöyle demişti; “ Biz her ürünü tek tek kontrol ederiz. Kaç ürün isterseniz açalım bir tane çalışmayan ürün bulamazsınız. Çinlilerin kalıte kontrol anlayışı farklı tek tek ürün kontrol etmezler, bozuk çıkarsa iade yapın derler.” Aslında önce insanları kalite kontrolden geçirmek lazım. Sihirli cümle şu; ”Adama göre iş degil, işe uygun insan”