Diyarbakır’ın sıcağı, İzmir’in Meltem rüzgârı, İstanbul’un lodosu, Ankara’nın ayazı meşhurdur derler. Ankara da okurken, daha önceki yazımda belirtmiştim bildiğim bir iş olan seyyar gazete satıcılığı yapıyordum. 1979 senesi Kışında Ankara ayazında titreyerek, Caddelerde gelişigüzel dolaşarak “Gazteeeleeer, Hürriyet Tercüman, Son Havadis” olarak bağırmaktansa. İyi niyetli bir zabıtanın tavsiyesiyle Oradaki büfenin sahibine yakalanmamak koşuluyla Tren garında gazete satmaya başladım. Bir satış yöntemini bir kondüktörden öğrendim. Gün boyunca kazanacağım parayı bir saatte kazanmaya başladım. İzmir veya İstanbul’dan gelen mavi Tren, Boğaziçi ve Ege Express’i gibi biraz lüks olan trenlerin en arka bölümünde yer alan yataklı vagonlarda kalanlar genelde işadamı veya bürokrat olurdu. Özellikle uyuyanlara Kapılara tıklayarak “Günaydın, “Ankara’ya hoş geldiniz, günlük gazeteler derdim. Genelde varlıklı olan kişiler, bazen uçak yolculuğundan korkan popüler kişilerde olabiliyordu. Bazen TRT çekimi için gelen Halk müziği sanatçısı Özay Gönlüm, Kamil sönmez  tren yolculuğunu seven İstanbul Kurtuluş semtinden bildiğim asıl mesleği eczacı olan pop müzik sanatçısı Atilla Atasoy’ı görmek işin eğlenceli yanıydı.

Bu işin kazançlı olmasının nedeni genelde kapıyı açanlar tek bir gazete değil de “Bütün gazetelerden yatağa bırak” der para verip üstü kalsın demeleriydi.  Treni biraz geç terk ederken Üstlerini başlarını düzeltip gazete manşetlerine bakar, geri kalanını kendilerini almaya gelen lüks otomobillerde devam ederlerdi. O gün kısmetli günümdü. Gözlüklü, Kısa boylu şişman bir amca Kapıyı açtı, bir yandan kravatını düzeltmeye devam etti. “Her gazeteden birer tane” dedi. Ben özenle birer gazete bıraktım. Cüzdanından bir kahverengi 50 TL çıkardı. Para üstü hazırlarken gerek yok dedi. Ben “iyi günler efendim” karşılık verip çıkarken, “Tercüman’da bıraktın mı” dedi. Tercüman o dönemin en radikal sağcı gazetesiydi. Gençlik heyecanımı desem, Okulun tümden solcu olan siyasi rüzgârından mı desem verdiğim cevap biraz fütursuzca olduğunu söylemeliyim. O dönem günlük olarak çok satılan solcu gazeteyi kastederek “Tercümanı özelikle satmıyorum, Demokrat okuyun ufkunuz açılır” Verdiğim bu cevap üzerine çok sinirlendi. “Benim ufkum yeterince açık, Al gazetelerini defol, parayı da oraya bırak” dedi. Ben gazeteleri almadım geri dönmek istedim, ani geri dönüşümle sonradan koruması olduğunu anladığım, 190 boylarında siyah takımlı, siyah gözlüklü bir adam o kadar benden uzundu ki, ceketinin düğmesiyle göz göze geldim. İri yarı adam “Döveyim mi efendim” dedi, onun cevabı “Bırak Allahından bulsun” dedi. Ben hızla trenin dar koridorundan kapıya kadar gittim tam inecektim. Fakat koruma onu dinlemedi, Arkadan şiddetli bir tekmeyle trenin yüksekte olan merdiveninden yere yüzükoyun düştüm. Gazeteler, bozuk paralar Eski Ankara tren garında ortaya saçıldı. Bir kısmı rüzgârdan uçtu. Onlar yanımdan hızla geçip otoparka giderken, Gar Müdürü “Seni idare ediyoruz, ama sen rahat durmuyorsun. Öğrenci adamsın niye Başbakanlık müsteşarı Turgut Özal Bey’e sataşıyorsun. Bende olayı ve kabahati biraz sakladım.“istediği gazete yoktu, bu yüzden kızdı” dedim.

12 Eylül 1980 darbesi oldu 1983 seçimleri sırasında, televizyondaki bir tartışmada Özal’ın, Boğaz Köprüsü’nü satma vaadine karşı, Halkçı Parti Lideri Necdet Calp, yumruğunu masaya vurup “Satamazsınız beyefendi, sattırmayız!” çıkışıyla Türkiye tarihine damgasını vuran açık oturumu izlerken. “Baba ismini bilmiyordum, ben amcayı dört yıl önce görmüştüm.” Dedim. “Sıkıysa şimdi o hareketi yap, yakalandıgın kitapla üç ay ile ucuz kurtulmazdın. Kenan Evren Paşa seni oyardı, içine de bade koyardı. Mamak dinlenme tesislerinden (askeri cezaevi) parçalarını toplardım” dedi.

Başbakan Turgut Özal 27 Şubat 1989 günü Japonya gezisine gitmişti. O günlerde Ankara bir ilaç firmasının bölge müdürü olarak iş eğitimindeydim Kızılay’da Batı sinemasında Sevdiğim sanatçı Ferhan Şensoy “Ferhangi şeyler” adlı tek kişilik oyununun bir bölümünde günlük gazeteleri açıp kendince espriler yapıyordu. Turgut Özal’ın “Ekonomide ve bilgisayar yaptıgı yeniliklere “Çağ atladık” diyordu. Bu siyasi söylemine gönderme yaparak  “Sayın başbakanımız atladığı Japon çağından, orta çağımıza geri döndü” söyleyince, İnteraktif yani seyirci ile diyaloglu oyun olduğundan bir bürokrat karşılık verdi.”Sayın Özal telefonda çağ atlattı PTT ye gidip telefon yazdırmaktan kurtardı” yanıt olarak Ferhan Şensoy o kişiye zamları kastederek. “Evet ama şimdide ithal Hollanda peyniri var, Jeton alacak paramız yok.”demişti.

Özal zehirlendi mi tartışmaları çok oldu, ailesi yeterince bu konuda çok üzüldü. Cenabı Allah rahmet etsin. Dönemin Sağlık bakanı Dr. Halil Şıvgın, “Özal’ın çok yemek yediğini aşırıya kaçtığını hepimiz görüyorduk, bununla da yetinmiyordu. Son gezileri olan Türkmenistan’da, Şanlıurfa gezisinde milletvekillerinin gece bir vakti çiğköfte ikramlarını da hiç geri çevirmedi. Diyarbakır’da son gezilerinden biriydi. Kuzu kaburga dolma ve peynirli kadayıfı çok yedi.” Benim kişisel fikrim bizlerde dahil, devlet büyüklerinin yediğine içtiğine, özellikle diyetisyenlerin tavsiyelerine uymaları gerekir.

Sözü; Halkın Tonton amca diye sevdiği Rahmetli Turgut Özal  17 Nisan 1993 tarihinde 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük Türkmenistan gezisinden sonra öldü. Konutunun bahçesinde spor yaparken fenalaştı, Hacettepe hastanesi acile kaldırıldı. Ancak yaşam dönmedi. Eski Başbakan Adnan Menderes'in anıtmezarının bulunduğu İstanbul Topkapı'da, Vatan Caddesi üzerinde kendisi adına hazırlanan anıtmezara defnedildi. , Turgut Özal!ın Diyarbakır ziyaretinde Çiftkapıda Selim amca sofra salonunda ona servis yapan garson tanıdığın sözüyle bitirelim.”Tonton amice, normalde 4 kişi yese doyacağı kuzu kaburganın yarısını götürdü, ben bir şey diyemedim, ama bir doktor uyardı, Biraz ara verelim diye, rehmetli boğazına düşkündü. O son peynirli kedeyifı yemeyecekti.”

Arif Özavcı 20.07.2023

1 - Görsel Ankara Gar binası Cevdet Yücesaner Arşivi.

2 - Selim amca sofra salonu Kayapınar