Diyarbakır Dağkapı semtinden Dörtyol'a doğru yürüyün sağdaki paralel yol Ziya Gökalp sokağıdır. Sokağın başında tarihi siyah kesme taştan (erkek bazalt taş) bir yapı göreceksiniz. İki katlı Ziya Gökalp İlkokulu, şehrimizin en eski okullardan, bana göre de en değerli mimari yapılardan biridir. Büyük pencerelerle süslü gösterişli bir cephe, zeminden merdivenlerle çıkılan Roma tarzı üçgen alınlıklı büyük bir giriş kapısı daha sizleri girerken cezp etmekte. Alt katta koridora açılan 4 dershane, giriş kapısının tam karşısında üst kata çıkan geniş ahşap bir merdiven, üst katta yine koridora açılan 4, toplam 8 dershane bir ilkokul.
Osmanlı döneminde 1912 de inşa edilen bina açıldığı zaman Osmanlıcada Kız Orta Mektebi anlamına gelen ’’Rüştiye-i İnas mektebi ‘’ olarak açılır. Mimarı kim olduğu konusunda bir kaynak yazmasa da neo klasik Osmanlı tarzında yapıldığı tarihçesinde geçmektedir. 1928 yılında Ziya Gökalp İlkokulu olarak değiştirildi. Benim ilkokulda okuduğum 1971 senesinde Alipaşa ilkokulunu temsilen o zamanlara münazara yani tartışma anlamına gelen bilgi yarışmasına gitmiştim. Eğitim düzeyleri bizim okuldan iyi olduğu için o yıl Ofis'de Mehmetçik İlkokulu ile onlar finale kalmışlardı. Alipaşa ilkokulu elenmişti. Boş gitmeyelim diye birer Kemalettin Tuğcu romanı hediye edilip geri gelmiştik. Yanlış hatırlamıyorsam müdür Hayri Yılmaz da daha sonra popüler bir okul olan Ofis’de Mehmetçik İlkokulu’na atandı. O yıllarda Ziya Gökalp İlkokulu yüksek tavanlı, geniş pencereli, tahta zeminli okulda öğretmenler odası alt katta ve ön cephedeydi. Bize o sıralar oldukça yüksek görünen aslında sadece birkaç basamakla inilen öğrencilerin toplanma ve oyun alanı olan okul bahçesinin bir köşesinde kooperatif odası, karşısında ise eğitici film gösterileri ve kapalı havalarda spor amaçlı kullanılan bir salon vardı. 1966 yılında okulun doğu tarafında bulunan otel belediyeden alınarak okula verilmiş otel yıktırılıp bahçe yapılmış 1969 yılında 2 katlı 6 derslikli bir blok daha inşa edilmişti.
1968 li yıllarda ilkokula kayıt olmak için önce Diyarbakır Ulu Cami çıvarında olan üçayaklı ilginç fotoğraf makinesiyle ‘’sulu vesikalık fotoğraf’’ çektirilir. Fotoğrafın size benzeyip benzemediği tartışılır, hayalet gibi çıkmış fotoğrafla birlikte istenen belgeler şunlardı. Aşı kâğıdı, o yıllarda yaygın olan bir göz hastalığı trahom muayenesi olunduğuna dair belge alınırdı. Cumhuriyetin ilk yıllarda beri gelen çok yapraklı nüfus cüzdanı götürülünce kayıt yapılırdı.
Trahom, sıtma ve tüberkülozun ülke genelinde yaygın ve ciddi sorun olduğu Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan, Şimdiki ‘’Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi’’ olan binada o kapısının üzerinde ‘Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti’ tabelası bulunan bina aslında Sağlık Müdürlüğü olduğunu sonra öğrendik. Avluya açılan alt kattaki bir odada aşılar yapılırken hemen bitişik bina ‘’Trahom Savaş’’ olarak bilinirdi. Trahom için tüm okullara sırayla göz damlası damlatılır, kontrolden geçilirdi. Trahom Savaştaki sağlık memurları gözlerimize biri renksiz ve yakıcı diğeri bir süre sonra burnumuzdan akan sarı renkli iki ilacı damlatır böylece önleyici tedavi bitmiş olurdu. Trahom, izolasyon amacı ile trahomlu öğrencilerin ayrı bir okula gönderilmesini gerektirecek kadar ciddiye alınan bir hastalıktı. Benim babamın okuduğu İsmet İnönü ilkokulu 1936- 1946 yılları arasında trahomlu çocukların okuduğu bina neresiydi bilir misiniz? İnanmayacaksınız ama Cemil paşa konağıydı. Trahom hastalığı bitince sadece 4 sınıfın olduğu ismet paşa trahom ilk mektebi kapanmıştı. Beni çocukluğumda ise cemil paşa konağı yıkık bir viraneydi.
Arif Özavcı
cermikgazetesi.com