Diyarbakır'ın el sanatları içerisinde değerlendirilen kuyumculuğun yanı sıra geçmişte ipekçilik, çinicilik, camcılık, pamukçuluk ve dokumacılık gibi zanaatların oldukça gelişkin olduğu bilinmektedir.

DİYARBAKIR'DA KUYUMCULUK SANATI

Kentte Darphane, kirişhane, macunhane, boyahane, tabakhane v.s gibi birçok üretim tesisinin var oluşu, kent ekonomisinin çağlar boyu gelişkinliğinin göstergesidir.

Bu yazımda, diğer sanatları bir dahaki yazıma bırakarak, kentteki kuyumculuk tarihini ve günümüzdeki serüvenini anlatmaya çalışacağım….

Diyarbakır kuyumculuğunun kökleri, şehrin zengin tarihine dayanmaktadır. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Diyarbakır, M.Ö. 3000’lere kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Günümüzden 9 bin yıl önce Çayönü’nden, 12 bin yıl önce Körtik Tepe’den başlayan el sanatları ve kıymetli madenlerin bulunup işlenme süreciyle birlikte başlar kuyumculuk..

Mesleğin gelişmesi, zanaatkârların yetişmesi ile Diyarbakır’da kuyumculuk ve zeringerliği (altın ustaları-kuyumcu ustaları-kuyumculuk) bölgede tanınır hale gelmiştir.

Bu süre zarfında, kuyumculuk sanatı da gelişerek farklı kültürel etkileriyle şekillenmiştir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bu sanatın en parlak dönemini yaşadığı görülmektedir.. O dönemde zanaatçılar, hem dini hem de sosyal etkinlikler için özel tasarımlar yapmış, bu eserler aracılığıyla toplumsal statüyü simgeler hale gelmiştir.

Tarihi kaynaklarda özellikle Diyarbakır Arkeoloji Müzesi incelendiğinde, Diyarbakır’a özgü telkâri tekniği, zincirden sarkan gerdanlıklar, şakağa sarkan özel tasarımlar, güverselerle (geverse) süslü motiflerden oluşan mücevherlerin yapıldığı görülmüştür.

Diyarbakır’da birçok kuyumcu ustasının dönemler boyu yetiştiği görülmektedir. Hasan Paşa Hanı’nın yanında bulunan kuyumcular çarşısının 16. yüzyılda Diyarbakır Valisi Hasan Paşa tarafından, kentte kuyumculuğun gelişme potansiyelini arttırmak için inşa edildiği rivayet edilir..

Geçmişten bugüne Diyarbakırlı ustalar, altından gerdanlık ve hasır bilezikler, kişnişli- incili- çeyrekli Hasır Bilezik, haplı ve kişnişli kolye, döküm yüzük, telkari, oymacılık ve altın harf, papatya, yıldız, Diyarbakır’a has olan tekeli, direkli, piyonk, şirik, havlu, ajorü, doktor dişi kolyeleri, künye, yüzük, kakma bilezik, bel kemeri, halhal, gümüşten  işlemeli nalın, peştah, buhurdan, gülabdan, gümüş çay kaşığı ve gümüş çatal işleyerek kuyumculuk mesleğini geliştirmiştir.

BU SANATIN EN BÜYÜK İSMİ KİMDİR ?

Elbette ki Diyarbakır’ın en eski ve önemli sanatlarından biri kuyumculuktur. Bu sanatın en büyük ismi; miladi 1524 tarihinde doğan AHMET ÇELEBİ dir.

O dönemlerde Ahmet Çelebi’ye ait altın, gümüş ve mücevherat ürünleri büyük ilgi görmüştür. Elmas taşını işleyişindeki mahareti izleyenleri hayrete düşürecek ölçülere ulaşmıştır.

Ahmet Çelebi’nin gerçekleştirdiği altın, gümüş, ve mücevherata ilişkin ürünler büyük ilgi görüyordu. Grift elmaslarla büyük boyutlu olarak yaptığı Ay ve Gün çalışmaları güneşle etkileşime girdiğinde, meydana gelen ışık kümeleri güneşin parlaklığını son derece etkileyici bir şekilde yeniden üretir, izleyenleri büyülerdi.

Ahmet Çelebinin ününü duyan kuyumculuk mesleğine hevesli gençler, Diyarbakır’a gelerek bu sanatın inceliklerini kendisinden öğrenmişlerdir. Kanuni Sultan Süleyman Han 1539 ve 1542 yılları arasında Diyarbakır’a geldiğinde ve yine 1550 yılında henüz şehzade iken kente gelen 2. Sultan Selim Han, Ahmet Çelebi'den çalışma örneklerini alarak İstanbul sarayına götürmüşlerdir.

Diyarbakır Valiliğine atanan Hasan Paşa, kuyumculuğun Diyarbakır’daki potansiyelini görünce, Kuyumcular Çarşısı’ nın inşasına başlama emrini vermiştir.

O tarihte mevcut olan kuyumcular çarşısına ek bir kapı yaptırarak, Ketenciler (çeketçiler) çarşısını da buraya ilave ettirmiştir.

Ahmet Çelebi ve öğrencilerinin ürettiği broşlar, gerdanlıklar, kılıçlar, hançerler, mücevherler, bahsi geçen Ketenciler Çarşısında satılırdı. Buna bağlı olarak Telkari işlemeciliğinin merkezinin de burası olduğu söylenmektedir.

KENDİ ADIYLA ANILAN HAN YAPTIRDI

Daha sonra Kuyumcular Çarşısının kuzeyine Vali Vezir Zade Hasan Paşa, kendi adı ile anılan bir han yaptırmıştır. Hasan Paşa Hanını, Kuyumcular ve Ketenciler Çarşısına bağlamak amacıyla da birer kapı yaptırmıştır. Bu Kapılar güvenlik nedeni ile akşamları kapatılarak çarşı korunmaya alınmıştır.

Daha sonra Diyarbakır Valiliğine atanan Özdemiroğlu Osman Paşanın büyük gayretleri ile ve büyük maddi külfetlere girilerek yedi yılda tamamlattığı çarşının açılış konuşmasında Ahmet Çelebi Kuyumcular reisliğine getirilmiştir.

Ahmet Çelebi ve öğrencilerinin ürettiği broşlar, gerdanlıklar, kılıçlar, hançerleri mücevherler bu Ketenciler Çarşısı’nda satılırdı. 

Hasan Pasa ayrıca bu çarsının kuzey tarafına kendi adıyla anılan bir de hamam yaptırmıştı. Mücevherlerin bulunduğu çarsılar arasına kapılar yaptırarak her yerden gelen tüccarlar bu kapılar aracılığı ile ellerindeki ham taşları kuyumculara satar, yerlerine islenmiş mücevherat saatin alırlardı. Her tarafı kursunla donatılmış bu kapılar aksamları kapatılarak çarsı korumaya alınırdı.

Olgunluk döneminde Ahmet Çelebi tüm öğrencilerini yanına alarak on yıl sürecek iki eşsiz düzenleme gerçekleştirecekti. Bu bahçe betimlemelerinde yaprakların damarlarına, yemişlerin kabuklarına ve içlerine çok güçlü bir ifade gücüyle değerli taslar yerleştirmişti. Bir yıl sonra Bağdat’a götürülen bu çalışmayı görenleri hayrete düşürmüştü.

Konya’da Mevlana Celaleddin-Rumi nin türbesindeki gümüşten yapılmış ikinci kapı, Tüm işçiliği ile Ahmet Çelebinin eseridir.

Kaynak: Diyarbakir hafızası. DTSO. Diyarbakır Kuyumcular ve Serraflar Odası. Halit Ötük. Nuri Durucu. Nur Burcu DiyRbakird el sanatları. Yusuf Karadayi. Derya Şahin-Meral Yağcı. Pera Ocak Toksöz..

Devam edecek