Padişahlara gönderilen karpuzlar (4)
Amerika Karpuza Yenildi
İriliği, tadı ve rengiyle dünyaya ün salan Diyarbakır Karpuzu Amerika’nın da dikkatini, ilgisini çekmiş, Diyarbakır Karpuzunun tohumunu (çekirdeğini) ve karpuzun yetiştirildiği Dicle Nehri kıyısından bir miktar da toprak alıp ABD ye götürmüşler. ABD de bu karpuz çekirdeklerini Diyarbakır’dan götürdükleri toprağa ekmişler, çekirdek filizlenmiş, çiçek vermiş, dal budak olmuş ancak meyvesi yani karpuzu acayip bir şekil almış, kabak gibi uzun bir şekilde büyümüş. Ne şekli, ne rengi, ne de tadı Diyarbakır’daki gibi olmamış. Acayip bir şekil ortaya çıkmış. Kabak gibi uzun, tadı tuzu olmayan bir karpuz elde etmişler ve Diyarbakır Karpuzunu yetiştirmekten vazgeçmişler.
Teknoloji, bilim ve yayılma politikasıyla dünyaya meydan okuyan, Ay’a Mars’a kısacası uzaya giden ABD,’nin Diyarbakır’da ki gibi bir Karpuzu yetiştirmemişler. İşte bu vazgeçme halk arasında ABD Diyarbakır Karpuzuna yenik düştü efsanesine dönüşmüş ve bu efsane dilden dile dolaşarak günümüze kadar gelivermiş.
Karpuzla İlgili Sağlık Efsanesi
Lokman Hekim, peygamberlik mertebesine erişmiş, bütün dertlerin dermanını bilen bir hekimmiş. Bütün hastalıkların dermanını bilirmiş. Başını alır kırlara, dağlara çıkar dolaşırmış. Lokman Hekim dolaşırken, her ot, her çiçek, her nebat ona hangi derdin dermanı olduğunu söylermiş. O da buna göre, her hastalığın dermanını bulurmuş.
Günün birinde Lokman Hekim ölümsüzlüğün de dermanını bulma sevdasına kapılmış, kırları dolaşa, dolaşa, dağları aşa, aşa, diyar, diyar gezerek yolu Diyarbakır’a varmış. Urfa Kapısı’ndan içeri girmiş, zerzavatçılar (sebzeciler) meydanına gelmiş. Orada yığın, yığın, uzun, uzun patlıcanları görünce hayret “ etmiş ve “ Bu patlıcanları yiyen halk, nasıl oluyor da hasta olmuyorlar?“ demiş. Lokman Hekim biraz daha yürümüş, karşısına dağlar gibi üst üste yığılı koca, koca karpuzları görünce “ Haaa” demiş. “Patlıcan yemekten sonra bu karpuzdan bol, bol yiyiyorlar, demek ki hastalanmamalarının sebebi budur” diyerek, karpuzun birçok derde deva olduğuna kanaat getirmiş.
Güvercin Gübresi ve Karpuz
Güvercin gübresi bölgede geleneksel karpuz yetiştiriciliğinin yanı sıra diğer tarımsal ürünlerinin de yetiştirilmesinde kullanılmaktadır. Diyarbakır'da özellikle karpuz, kavun ile meyve ve sebze yetiştiriciliğinde güvercin gübresi kullanımı yaygındır. 1781 yılında Diyarbakır’ı gezen batılı gezgin D. Sestini anılarında bu durumu şöyle anlatmaktadır:
''Yanardağ lavları kalıntıları üzerine inşa edilmiş olan Yeni Kapıyı geçtik. Uzun bir yokuşu takip ederek Dicle Nehrine ulaştık. Dicle Nehrinin kıyıları kilden oluşmaktadır. Kıyının yakınlarında birkaç derin ve kare biçimli çukurlar gördük. Dip köşelerinde güvercin gübresi ile gübrelenen küçük tarlalarda kavunlar ve salatalıklar gördük. Burada meyveler çok iri görünüyorlardı.''
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde eski dönemlerde bağ ve bahçelerde kullanılmak üzere gübre gereksinimi için yabani güvercinlerin belli bir sisteme göre yetiştirildikleri bilinmektedir. Güvercin gübresi, bileşiminde bulundurduğu maddeler açısından oldukça değerli bir gübre olarak kabul edilmektedir. Bileşiminde yaklaşık Yüzde 25 organik madde, yüzde 2 azot, yüzde 1 fosforik asit bulunmaktadır.
Boran Ve Boranhaneler
Boranhaneler, güvercin gübresi elde etmek için kerpiçten inşa edilmiş bir tür ticari işletmelerdir. Güvercinlerin evi de diyebileceğimiz Boranhaneler, yabani güvercinlerin serbestçe girip çıkabildikleri yerlerdir. Bu güvercinlere yem verilmez. Boranlar kendi yemlerini dışarıdan kendileri bulurlar. Ancak karlı havalarda ve kuşların yem bulmasının zorlaştığı koşullarda boranhane sahibi kuşlara yem verir, verilen yemler de genellikle darı çeşitleridir.
Bir Boranhane genellikle üç bölümden oluşur. Her bölümün ufak, ancak güvercinlerin rahatlıkla girip çıkabilecekleri büyüklükte sıra sıra küçük pencereleri vardır. İç bölümlere “lüle” adı verilir. Lüleler belli aralıklarla üst üste yapılır. Her lülenin içine güvercinlerin tünemesi için basamaklar yapılmıştır. Üç bölümlü bir Boranhanede üç lüle ve üç basamak var demektir. Boranhanenin bütün iç duvarlarına kazıklar çakılır ve bunlara söğüt dalından özel olarak yapılmış kulplu sepetler asılır. Bu sepetler güvercinlere yuvalık görevi görürler.
Üç bölümlü bir Boranhanede yaklaşık 1500 sepet bulunur. Boranların gübresi yılda bir kez nisan ayında toplanır. Üç bölümlü bir Boranhaneden yılda 8-10 ton kadar güvercin gübresi elde edilir. Eskiden Dicle Nehri kenarında bulunan köylerin çoğunda ev sayısı kadar da Boranhane bulunmaktaydı. Buralarda binlerce güvercin yaşardı. Boranhanelerden elde edilen koğalar yani gübreler bölge tarımının ve karpuz yetiştiriciliğinin temel girdisini oluşturmaktaydı.
Güvercin Gübresi Önemli Bir İhraç Ürünüydü
Osmanlı Devleti döneminde koğa adı verilen güvercin gübresinin önemli bir ihraç ürünlerinden biriydi. Osmanlı Devlet arşivinde yurt dışından gelen gübre talepleri ve yurt dışına yapılan çeşitli satışlara ilişkin belgeler bulunmaktadır. Bu belgeler incelendiğinde, Osmanlı Devletinin yabancı ülkelere koğa satışını da yaptığını ve bu koğa satışının Osmanlı Devletinin önemli gelir kaynaklarından biri olduğunu, arşivdeki belgelerden anlaşılmaktadır.
Günümüzde Boranhaneler Yok Oldu
Günümüzde Diyarbakır ve bölgede Boranhane geleneği tamamen yok olmuş durumda. Bugün Dicle Nehri kıyılarındaki köylerde birkaç örnek görebilmek mümkün olmakla birlikte çoğu bakımsızlıktan yıkılıp gitmiş. Eski adı Ermeni’ce olup sumaktan gelen “Smaki Köyü” şimdilerde Erimli adıyla biliniyor. Erimli köyü eskiden karpuz yetiştiriciliği ve bağlantılı olarak da Boranhaneleri ile ünlü bir köymüş. Erimli Köylüleri, köylerinde karpuz yetiştiriciliğinin her geçen yıl daha da gerilediğini belirtiyor ve bu karpuzların artık sadece festivaller için yetiştirilir hale geldiğini söylüyorlar. Aynı şekilde merkeze bağlı Karaçalı (Tılalo) Köyünde de bir zamanlar çokça Boranhane bulunuyormuş. Bugün sadece bir iki örnek görülebiliyor.
Fındığın Gübresi de Boranhaneden
Karaçalı Köylüleri, eskiden Diyarbakır ve çevresine hatta Bağdat’a kadar güvercin gübresi sattıklarını, Karadeniz’den gelip fındık üretiminde kullanmak üzere kamyonlarla Diyarbakır dan koğa yani güvercin gübresi götürdüklerini belirtiyorlar.