Tarih hocamız Mevlüde Tütenk tüm Diyarbakırlıların bildiği lakabıyla “Deli mevlo”yu yalnız Ziya Gökalp Lisesinde okuyanlar değil, tüm şehir için efsane bir isimdir. 1978 de çekilen “Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor” filminden sonra tanısaydık, filmdeki rolü canlandırıyor derdik. Bizim liseden birisinin Yönetmen Ertem Eğilmez’e onu anlattığını, bazen rolü ondan çaldıklarını olasılığını hep düşündüm. O unutulmaz sahnede; Beden Eğitimi öğretmeni olan Badi Ekrem rolünde ki Şener Şen, kız öğrencilerden nefret eden Hürrem rolündeki Perran Kutman’a “Tatlı ister misiniz.” diye sorar, tatlıların ismini müstehcen bulunca tatlıları Badi Ekrem’in suratına boca eder.

Al sana hanımgöbeği

Al sana dilberdudağı

Al sana vezirparmağı

                Mezun olduğu Ziya Gökalp Lisesi’nde yaklaşık 38 yıl tarih öğretmenliği yapan ve 2005 yılında emekliye ayrılan Mevlüde Tütenk, Diyarbakır 'da bir sembol öğretmendi. Herkesin nabzına göre şerbet veren değil, içinden geldiği gibi dobra konuşan, çok sevilen şivesini hiç kaybetmeyen, küfürlü Diyarbakır argosu konuşmayı seven Mevlüde Hocamızı hiç unutmadık. Kısmen benim tanık olduğum, onlarca öğrencisinden derlediğim Dilden dile dolaşan argosundan örnekler verelim. O dönem okuyan tüm öğrencileri şahittir. ''Ula kaplama beden dibinde barbut oynisan sonra deyisen notum niye kırıx geldi, gahpeogli hevalla.” Hoca ders işlerken aniden kapıyı açıp sınıfa dalan Müdür muavinine; “Kapıyı vurmayı unuttunuz” demez, Kimseden korkusu yoktur. Müdür muavinine kızarak sözü şu olur; “ula bê namus ahıra mı girisen. İnsan bi kapıyı çalar!” Başka bir gün aynı muavine; “Ma çocug hestedir, niye izin vermisen, gene bi yerin kagti!” (Aslında daha söz daha da müstehcendir, otosansür!)

                              Ziya Gökalp lisesinden efsane hocamız. Biz ona Heci Ana derdik, Mevlüde Tütenk yazılırdı, ama yerel şivemizde “Deli Mevlo” okunurdu. Kızlara “xirçikli ziyaretler” derdi (anlamı şivemizde bez bağlanmış yatır) Biz Erkeklerin hepsine Qebrax derdi. (şivemizde kadın satan erkek) sınıfta gülenleri de bir güzel haşlardı. Hediye kabul etmez, zengin fakir çocuğu ayrımı yapmasa da tek istisna memleketlisi Lîcê’li öğrencilerini ayrı severdi. Mevlüde Hocamız. Kiminin “Heci Anası” kiminin sevdiği “Mevlüde Ablası” Sonu kötü biten bir evlilik yapmış, genç denebilecek yaşında eşinden ayrılmış. Bir daha da evlenmemişti. Okula yeni başlayan öğrencilerin ismi Yaşar veya Özlem ise kara haberi vermek biz eski öğrencilere düşerdi. “Ağzınla kuş tutsan sınıfta kaldın” derdik. Onun dönemindeki öğrencileri çok iyi hatırlar. Yaşar ile Özlem adında öğrencileri varsa kırık not verirdi. Bunun sebebi eski kocası "Yaşar'ın" onu genç yaşta terk edip "Özlem" diye bir öğrenciyle kaçtığını herkes bilirdi. Kafası kızdığında Yazılı kâğıtlarını okumazdı. Havaya atar masanın üstüne düşen kâğıtlar sınıfı geçer. Yere düşenler ise sınıfta kalırdı. Özellikle kızlar sınıfı geçemeyip Eylülde bütünleme sınavına kalacaklarını tahmin ederlerdi. Biz erkekler okul bahçesinde birkaç kız bir arada yakaladık mı, o zamanların popüler sanatçısı Alpay’ın meşhur “Eylülde gel” şarkısını koro halinde söylemek en güzel eğlencemizdi. Ümidini yitiren kız öğrenciler yazılılara pek önem vermez. Hatta kimi kız öğrencilerin yazılı kâğıdına yemek tarifi yazıp, yılsonunda tasdikname alanda vardı. Aynı okulda öğretmenlik yaptığı eşi Yaşar, Mevlüde Öğretmeni Özlem adlı öğrencisiyle aldatıp terk eder, o güne kadar durumu sezinlemeyen Mevlüde öğretmen; insanlara güvenini kısmen kaybetmişti. Hafif makyaj yapıp, süslenerek kendini beğendirme çabasındaki kız öğrencilere duyduğu kızgınlığını Hababam sınıfındaki Hürrem öğretmen karakteri gibi küfürle dile getirirdi. “Gahpe burasi Dilan sinemasının yanındaki Renk Pavyon değil, ilim yuvasıdır, get tuvalete yüzünü yıka!” Mevlüde öğretmenin öğrencileri, velileri ve yakın çevresi hep bu acısına saygı gösterir, itiraz etmezlerdi. bunca acı ve kırgınlıkla harmanlanmış şehrimin, Diyarbekir’imin insanının naifliğine bir örnektir; duygusal bir travma sonucu tepkileri aşırı uçlara taşınmış Deli Mevlo)ya gösterilen hoşgörü aslında onun acısına ortak olmaktı.

                 Elinde 30 cm Hatas marka tahta cetveliyle Heci Anamız Müthiş bir hafızaya sahipti. Tarih Dersini anlatırken kronolojik bir hata yaptığını asla görmedik. Durumu iyi olandan alıp durumu kötü olana dağıtan iyilik meleğiydi. Okula kravatsız gelen öğrenciye tam tokat atacakken sınıf arkadaşımız Metin kulağına şu cümleyi fısıldar “Heci Ana bunun babası hamaldır, alamilar” Hocamız duygusallaşır Metin’in boynundaki kravatı alır.(İsmini vermek istemedim) diger fakir arkadaşımızın boynuna takar, “Bu Qebrax Metin’in babası zengindir, ona alır” der. Gelen zengin veliye bir öğrenciyi göstererek yarım gün çalıştığım Gazi caddesindeki İlhan giyime gelerek takım elbise aldırdığına ben şahidim.

              12 Eylül 1980 darbesinden sonra hiçbir öğretmen tepki vermezken, Mevlüde hoca Kenan Paşaya Küfür ederek darbeyi lanetledi. “Yerin kulağı var” diyen Müdür muavine yanıtı; “Sende konuşsana avel, hepiniz tirreksiniz” (şivemizde korkaksınız) dediğine öğretmenler odasındaki hocalar şahitti. Bende Aliemiri ortaokuldan sonra lisede az cetvelini yemedim. Çok da duygusaldı. Hani hayırlı evlat denir ya; öyleydi; yatalak olan yaşlı Anne-Babasına bakardı.

              Ziya Gökalp Öğrencilerinden Adem Kızıltepe arkadaşımızın bir anısı da buraya ekleyelim; Vedat isminde şişman bir arkadaşımız vardı onu her gördüğünde tokat atardı, itiraz ettiğinde “ula oğlım ne yapayım yanağın o kadar tombik elim gidi” derdi. Vedat şimdi öğretmen oldu ve deli Mevlo'nun erkek versiyonu olmuş. En son bir düğünde gördüm, elini öptüm. Bana şöyle seslendi “Kaplama Sarıpişo Allah belan vermiye, Zeten Siverek’te aşiretten bir kız aldın Kayınbaban 2 kaynana 11 kayınbirader 2500 akraba ile Allah belani verdi derdi. Öğrencilerini gördüğünde hemen tanır, bağını asla koparmazdı.

             Mevlüde Hocamızı öğrencilerinden Yazar Şeyhmus Diken’ bir yazısında şöyle yazar; 1923 de Cumhuriyet kurucu meclis de Diyarbakır Milletvekili M. Akif Tütenk‘in torunudur ve köklü bir aileden gelmektedir. Öğretmen okulu Osmanlı devrindeki adıyla Dar-ul muallimin mezunu bir eğitimci. 1900’lü yılların başında Diyarbekirde Ziya Gökalp ile birlikte Dicle ve Peyman gazetelerini çıkarmış bir gazeteciydi. Diyarbakır Surları, Folkloru, abideleri, köşkleri, konakları, tarihçesi ve şehrin şairleri üzerine araştırmalardan oluşan dört el yazısı defter bırakmış ardında. Farsça, Arapça, Kürtçe ve Türkçe dört dile vakıf bir yazardı.

              Tütenk, "Öğrencilerimin çoğu mühendis, avukat, doktor ve öğretmenlik gibi güzel mesleklere sahip oldu. Öğrencilerimden milletvekili ve bakan olanda var” demişti. Benimde bildiğim öğrencileri arasında Gazeteci Yazar İbrahim Evirgen, Yazar Şeyhmus Diken, İşadamı Sezai Topalan ve Halk Oyunları Öğretmeni Abdurrezzak İnan, Adem Kızıltepe vardı. Aklıma gelmeyenarkadaşlarımdan özür dilerim. 

               Ziya Gökalp Lisesi’nin Efsane Tarih Öğretmeni Mevlüde Tütenk17 şubat 2020 tarihinde 81 Yaşında Tedavi Gördüğü Dicle Tıp Fakültesi Hastanesi’nde Hayatını Kaybetti. Küfrün bile, kalbe dokunan bir sevgi sözcüklerine dönüşebileceğini Mevlüde hocamızdan öğrendik. Dabanoğlu Mahalle muhtarımız olan Rahmetli Hecı Hasan'ın kızı Mevlüde hocamız seni anarken, biraz korkarak tüylerim diken diken olsa da, başıma vurduğun cetvellerin acısını unuttum, yokluğun bize daha acı geldi. Kendi payıma hakkımı helal ediyem, Bilisen Diyarbakırlı Diyojen lakaplı Öğrencin Şeho’da kalp krizi geçirip öldü. Öteki tarafta görürsen selam söyle. Sen onu tarih sözlüsüne kaldırdın. Hocam çalışmadım istersen sıfır ver, ama sana sevdiğin şair Ahmed Arif’n şiirini okuyayım demişti. Hatırla mısın bilmem, senin kirpiklerin ıslanmış ve ona 10 vermiştin. O şiirle yazıma noktayı koyayım.

Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.

Kaynak; Fotograf ve alıntı için bugün yazmayayım benim anılarımın dışında onlarca lise arkadaşımın anısı ve fotosu var.var. Yazar Şeyhmus Diken nezdinde hepsine teşekkür ederim.