Şeyhi Abdülbaki Erol El Hüseyni’nin tedavi gördüğü tarikata bağlı EMSEY (Emret Seydam) diye anılan hastanede ölümü sonrası tekrar gündeme gelen Menzil Tarikatı’nın gelişimi ve bugünkü devasa güce erişmesinin temeli uzun yıllar öncesine dayanır. Bitlisli bir aile olan ve önderliğini Abdülhakim Erol’un yaptığı Nakşibendi Tarikatı’nın Halidiye kolunu temsil eden Menzil, daha sonra Siirt ve Baykan’ın ardından yeni bir yer arayışına girişti. Beğenilen mekân Adıyaman civarındaki ve şimdiki adıyla Menzil Köyünde karar kılındı. Köyün yarısından fazlası Dengir Mir Mehmet Fırat ailesinden satın alınarak, bugünkü modern bir yerleşim alanı haline getirildi. 

Şeyh Muhammed Raşit Erol'un ölümünün ardından daha önce tayin ettiği Halifelik makamını oğlu olan Şeyh Feyzeddin Erol yerine kardeşi Abdülbaki Erol’ a vermesi, tarikatta kırılmaları da beraberinde getirdi.

Bu kırılmaların en büyüğü Şeyh Feyzeddin’in, Menzil köyünü terk etmesiyle gün yüzüne çıktı. Ankara’ya yerleşen oğul Şeyh Feyzeddin, burada bir süre kaldıktan sonra, Eskişehir’in Sivrihisar ilçesine bağlı Buhara köyüne yerleşerek, Menzil Tarikatına bağlı ancak, Adıyaman’daki kolla hiçbir bağının olmadığını ilan ederek çalışmalarını yoğunlaştırdı.

Tarikat her geçen gün büyürken, güncel gelişmeleri de dikkate alan ve geçtiğimiz gün vefat eden Abdülbaki Erol, sağlığında atadığı oğlu halife Muhammed Saki Erol’a herşeyi devrederek köşesine çekildi. Saki, kurduğu sosyal medya ağının yanı sıra iletişime de yoğun ağırlık vermekte gecikmedi. Köye her gün binlerce kişi akın ederken bunların da kontrol altına alınmasını gündeme getirmişti. Köyde güvenliği sağlamak adına devletin jandarmasının yanı sıra yine devletin maaş verdiği köy korucuları da devreye sokulmuştu. Çünkü önlerinde unutulmayan Şeyh Muhammed Erol’un 16 Nisan 1991 tarihinde bir suikast girişimine maruz kaldığı gerçeği vardı. Menzil’e gelen insanlara üç günden fazla kalmasına izin verilmezken, kalmakta ısrar edenlerin de sürekli takibe alınması kaçınılmaz bir hale gelmişti.

Menzil Tarikatı, Saki Erol’un işleri devralmasıyla birlikte bambaşka bir görünüme büründü. Bunların başında, Semerkant TV ve radyo, dergi, internet sitesi gibi iletişim ağlarıyla daha çok insana erişme olanağını da genişlemişti. Tarikat, sermaye ve yatırım gücünü de her geçen gün umulmadık düzeyde arttırmış, Türkiye’nin birçok ilinde benzin istasyonlarını bir örümcek ağı gibi büyütmeye devam ediyor. 

Saki Erol bunlarla da yetinmemiş Menzil’i adeta son derece modern binalar, külliyeler, camiler, konaklama yerleri, lokantalar, kafeler de inşa etmeyi ihmal etmemişti. Köye gelen ve maddi durumları iyi olanlar lüks konaklama yerlerinde kalırken, yoksul ahali de camilerde külliye yerlerindeki barınma alanlarında kalmak zorunda kalıyorlar. Para burada da hükümranlığını sürdürüyordu.

Menzil Şeyhleri, uçak yolculuklarını VİP’ten geçerek gerçekleştiriyorlar. Tanınan bu ayrıcalığı da ''güvenlik nedeniyle'' diye açıklamaktan kendilerini bir türlü alamamanın adeta gururunu yaşıyorlar. 

Peki Menzil’de günlük hayat nasıl yürüyor. Köye gelenler önce ibadetini yaptıktan sonra, Seyda’nın bulunduğu camide, ‘'Tövbe’' seanslarına katılıyorlar. Bu seans üç kez, ‘’Yarabbi ben pişmanım, bütün yapmış olduğum günahlardan. Keşke yapmasaydım. Bir daha inşallah böyle yapmayacağım’’ diye tekrarlanır. 

Menzil Neden ikiye bölündü

Şeyh Muhammed Raşit Erol’un vefatından sonra Menzil ikiye bölündü. Baba Erol, oğlu Feyzeddin’in daha küçük olduğunu gerekçe göstererek, vefatından sonra kardeşi Abdülbaki Erol’un yerine geçmesini istemişti. Abdülbaki Erol döneminde, Menzil daha çok siyasete bulaşmaya başladı. Bunun en somut örneği Sağlık Bakanlığı’na Recep Akdağ’ın, Enerji ve Tabii Kaynakla Bakanlığı’na Taner Yıldız'ın getirilmesiyle birlikte bürokrasinin de cemaate ilgisi arttı.

Menzile bakanlar, milletvekilleri, üst düzey bürokratların, devlet memurlarının yanı sıra askeri birimlerden de uğrayan, hatta tövbe alanların da olduğu da biliniyor. Menzil'de durum bu iken, asıl halifelik ‘’Benim Hakkım’’ diyen Feyzeddin Erol neler yapıyor, kimlerle ilişki ağını kurdu, kimlerle sohbetlere katılıyor, nasıl bir yol izliyor, biraz da ona bakalım.

Feyzeddin Erol, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Süleyman Demirel ile hemen hemen her gün görüştüğünü, yakın dostlarıyla yaptığı sohbetlerde  dillendirmekten kaçınmıyordu. Özal ile yakın ilişkisini bilenler ‘’İş bağlamak’’ için kendisini arayanlara, ‘’Yanlış kapıyı çaldınız, burası ora değil’’ diye cevap verdiğini de hatırlatan Feyzeddin Erol, bir anısında Turgut Sunalp’ın evinde generallerle arasında geçen konuşmayı şu cümlelerle açıkladı: ‘’ Evde 10-15 general vardı. 7. Kolordu, 6 Kolordu komutanları. Sunalp, beni işte Nakşibendi tarikatından Feyzeddin Hoca diye tanıttı. Konuşma derinleşti. Ben bakın beyler Türkiye hiçbir zaman İran olmaz, korkmayın. Türkiye’ye şeriat da gelmez.’’ 

Bundan anlaşılacağı üzere Feyzeddin Erol geçmişte olduğu gibi bugün de bürokraside ve diğer siyasi alanlarda gücü elinde tutmaya devam ediyor, edecek. 

Abdülbaki Erol’un ölümüyle birlikte Menzil dörde bölünecek gibi açıklamalar ve yaklaşımları doğru bulmuyorum. Saki Erol’un başında bulunduğu tarikatta her şey hazırlanan plana göre tanzim edilmiş ve işler buna göre yol alıyor. 
İyi okumalar
Selam ve Sevgiyle